Doktor onun göğsünde bir yumru keşfetti.
- The doctor discovered a lump in her breast.
Benim mememde bir yumru var.
- I have a lump in my breast.
Sonra küçük Gerda, onun göğsüne dökülen, oradan kalbine nüfuz edip, buz kalıbını eriten ve orada saplanmış olan küçük cam parçasını alıp götüren sıcacık gözyaşlarını döktü.
- Then little Gerda wept hot tears, which fell on his breast, and penetrated into his heart, and thawed the lump of ice, and washed away the little piece of glass which had stuck there.
Ona kafası kadar büyük gümüş bir parça verdi.
- He gave him a lump of silver as big as his head.
Bu yastık çok topaklı.
- This pillow is too lumpy.
Onun topaklı yatağı ayın kraterli yüzeyi gibi görünüyordu.
- His lumpy bed looked like the cratered surface of the moon.
Bir küp şeker, lütfen.
- One lump of sugar, please.
Tom'u ne zaman düşünsem, boğazımda bir yumru hissediyorum.
- Every time I think of Tom, I get a lump in my throat.
Stir the gravy until there are no more lumps.
1. Policemen, bankers and butchers are all lumped together in the service sector...
2. Because she was lumped together with alcoholics and hard-drug users, Claire felt out of place.