Onlar sevgi ile kucaklaştı.
- They embraced lovingly.
Aşk dünyayı döndürür.
- Love makes the world go round.
Sen benim hayatımın aşkısın.
- You're the love of my life.
Sevmek ve sevilmek en büyük mutluluk.
- To love and to be loved is the greatest happiness.
Cennette sevmek için bekleyebilirim.
- I can wait to love in heaven.
' Felsefe ' bilgelik sevgisi anlamına gelen Yunanca bir kelimedir.
- 'Philosophy' is a Greek word that means the love of wisdom.
Yoksulluk kapıdan içeri girdiğinde, sevgi pencereden dışarı uçar.
- When poverty comes in at the door, love flies out the window.
Sevgilim beni sevmiyor.
- My lover doesn't love me.
Sevgili kız kardeşim, seni seviyorum.
- I love you, dear sister.
Artık seni sevmiyorum.
- I no longer love you.
Artık seni sevmiyorum.
- I don't love you anymore.
Sana yardım etmek isterim ama çok fazla meşgulüm.
- I'd love to help you out, but I'm terribly busy.
Yaramaz oğul, babasını sevdi.
- The mischievous son loved his dad.
Senin ona aşık olduğun kadar, onun sana aşık olduğunu bilmiyorsan; birine aşık olmak zordur.
- It's hard to love somebody when you don't know whether they love you as much as you love them.
Âşık olmak için çok gençsin.
- You are too young to be in love.
Hayatımı ve paramı sevdim.
- I loved my life and my money.
Sen benim hayatımın aşkısın.
- You're the love of my life.
Sizinle yaşamayı seviyorum.
- I love living with you.
Çünkü biz sizi seviyoruz, daha iyi bir kullanıcı deneyimi getirmek için Tatoeba'yı güncelleştiriyoruz. Gördünüz mü? Biz sizi seviyoruz ha?
- Because we love you, we are updating Tatoeba to bring you a better user experience. See? We love you huh?
Leyla çok sevecen bir anne gibi görünüyordu.
- Layla seemed a very loving mother.
Linda çok sevecen bir anneydi.
- Linda was a very loving mother.
Tom'un ailesi sıkı fıkı ve sevgi doludur.
- Tom's family is close-knit and loving.
Ölüme yakın deneyiminden sonra Tom daha sevgi dolu ve daha ön yargısız bir insan olmuştu.
- After his near-death experience, Tom was a much more loving and less judgemental person.
Çocukların sevilmeye ihtiyacı vardır.
- Children need loving.
Sevgi dolu yaşlı bir çifti izlemek keyifli.
- It is pleasant to watch a loving old couple.
Onlar bütün gece boyunca seviştiler.
- They made love all night long.
Caligula'nın kendi kız kardeşiyle seviştiği söyleniyor.
- It is said that Caligula made love to his own sister.
Tom'un seven ebeveynleri vardı.
- Tom had loving parents.
Seven bir kalp, tüm bilginin başlangıcıdır.
- A loving heart is the beginning of all knowledge.
Cennette sevmek için bekleyebilirim.
- I can wait to love in heaven.
Hiç kimse onun onu sevip sevmediğini bilmiyor.
- No one knows if he loves her or not.
Onun şefkatli bir ailesi var.
- She has a loving family.
Onun şefkatli bir ailesi vardı.
- He had a loving family.
Mold loves moist, dark places.
I love what you've done with your hair.
So that’s fifteen-love to Kournikova.
I know how difficult your position is, I said; but don't feel that you are alone. There is--is one here who--who would do anything in the world for you, I ended lamely. She did not withdraw her hand, and she looked up into my face with tears on her cheeks and I read in her eyes the thanks her lips could not voice. Then she looked away across the weird moonlit landscape and sighed. Evidently her new-found philosophy had tumbled about her ears, for she was seemingly taking herself seriously. I wanted to take her in my arms and tell her how I loved her, and had taken her hand from the rail and started to draw her toward me when Olson came blundering up on deck with his bedding.
I wish I could love her all night long.
You shall love the Lord your God with your whole heart, and your whole mind, and your whole soul; you shall love your neighbor as yourself. (Matt. 22:37-38).
Hello, love, how can I help you?.
I love the fact that the coffee shop now offers fat-free chai latte.
My love of cricket knows no bounds.
I met my love by the gasworks wall.
his loving wife.