Görünüşe göre Mary gene sarhoş.
- It looks like Mary is drunk again.
Bir kişiyi görünüşüyle yargılamamalısın.
- You shouldn't judge a person by his looks.
Benim evim güneye bakıyor.
- My house looks to the south.
Bu köpeğe kim bakıyor?
- Who looks after this dog?
Benim odam caddeye bakar.
- My room looks out on the street.
Daha genç kuşak şeylere farklı şekilde bakar.
- The younger generation looks at things differently.
İngilizce bir kitap okurken bilmediğin her kelimeye sözlükten bakmak pek harika bir fikir değil.
- When you're reading an English book, it isn't a great idea to look up every word you don't know.
Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
- Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
Bakım onun görünüşünü on yaş büyük yaptı.
- Care has made her look ten years older.
Diğerlerini görünüşleriyle yargılamamalısın.
- You shouldn't judge others on how they look.
Eğer bakışlar öldürebilse, ben zaten şimdiden ölmüş olurum.
- If looks could kill, I'd be dead by now.
Tom, John'un Mary'ye bakış tarzını sevmiyor.
- Tom doesn't like the way John looks at Mary.
It looks beautiful.
O kendini daha uzun göstermek için yüksek topuklu ayakkabılar giyiyor.
- She wears high heels to make herself look taller.
Arkadaşım 18'indeymiş gibi göstermek için kimliğinde oynama yaptı.
- My friend doctored his ID to make it look like he was 18.
Teşhir vitrine bakmaktan vazgeçti.
- She stopped looking at the show window.
Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
- Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
Ben bir daire aramakla meşgulüm.
- I'm busy looking for an apartment.
Tom iş aramak için Boston'a geldi.
- Tom came to Boston looking for work.
Tom beklemekten bıkmış gibi görünüyor.
- Tom looks like he's tired of waiting.
Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.
- Mother looked at me with tears in her eyes.
Yağmur yağacak gibi gözüküyor.
- It looks like it's going to rain.
Bir insanı görüntüsüyle yargılama.
- Don't judge a man by the way he looks.
Mike öfkeli bir görüntü takındı.
- Mike wore an indignant look.
Daha olgun görünmek için sakal uzattı.
- He grew a beard to look more mature.
O daha genç görünmek istiyor.
- She wants to look younger.
O bana baktı ve gülümsedi.
- She looked at me and smiled.
Karlarla örtülü şu dağa bak.
- Look at that mountain which is covered with snow.
Tom'un çıkarlarına dikkat etmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Tom'a dikkat etmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to look out for Tom.
Seni görmek için can atıyorum.
- I am looking forward to seeing you.
Ben kısa sürede sizi tekrar görmek için sabırsızlanıyorum.
- I'm looking forward to seeing you again soon.
O güzel küçük kıza bakın.
- Look at that pretty little girl.
Etrafıma biraz daha bakınmayı düşünüyorum.
- I think I'll look around a little more.
His charm and good looks accounted for much of his popularity in the polls.
If looks could kill.
It looks as if it’s going to rain soon.
Let’s have a look under the hood of the car.
Look to it yourself, father, answered Telemachus, for they say you are the wisest counsellor in the world, and that there is no other mortal man who can compare with you. .
Don’t look in the closet.
I look to each hour for my lover’s arrival.
That painting looks nice.
The hotel looks over the valleys of the HinduKush.
How come none of my babysitters ever looked like you?
- Why didn't any of my babysitters ever look like you?
Why didn't any of my babysitters ever look like you?
- How come none of my babysitters ever looked like you?
... We can automatically take an image that looks like this and ...
... The ponytail looks perfect. ...