Her ikisi de dışarıya bakmak için pencereye gitti.
- Both of them went to the window to look outside.
İngilizce bir kitap okurken bilmediğin her kelimeye sözlükten bakmak pek harika bir fikir değil.
- When you're reading an English book, it isn't a great idea to look up every word you don't know.
Bir iş aramak için New York'a geldi.
- He came to New York in order to look for a job.
O, bir taksi aramak için dışarı çıktı.
- She went out to look for a taxi.
Düşünmek ve etrafa bakınmak için çocukluğum sırasında buraya sıklıkla gelirdim.
- During my childhood, I used to come here frequently, look around and think.
O, etrafına bakınmaktan başka bir şey yapmadı.
- She did nothing but look around.
Sen yokken evine göz kulak olmak için elimden geleni yapacağım.
- I'll try my best to look after your house while you're away.
Tom annesine göz kulak olmak zorunda.
- Tom has to look after his mother.
Bir kişiyi görünüşüyle yargılamamalısın.
- You shouldn't judge a person by his looks.
Diğerlerini görünüşleriyle yargılamamalısın.
- You shouldn't judge others on how they look.
Soruna farklı bir bakış açısından bakalım.
- Let's look at the problem from a different point of view.
Eğer bakışlar öldürebilse, ben zaten şimdiden ölmüş olurum.
- If looks could kill, I'd be dead by now.
Kitabı bulmaya çalışmak için birçok dükkana gittim.
- I went to many shops to look for the book.
Yeni kelimeleri sözlükte aramak iyi bir alışkanlıktır.
- It is a good habit to look up new words in a dictionary.
O kendini daha uzun göstermek için yüksek topuklu ayakkabılar giyiyor.
- She wears high heels to make herself look taller.
Arkadaşım 18'indeymiş gibi göstermek için kimliğinde oynama yaptı.
- My friend doctored his ID to make it look like he was 18.
Dedektif meseleyi derhal incelemek için söz verdi.
- The detective promised to look into the matter right away.
Bunu incelemek istiyorum.
- I want to look into this.
Tom arabaya yakından bakmak için durdu.
- Tom stopped to take a close look at the car.
İnsanlar diğerlerine ön yargı ile bakmak eğilimindedir.
- People tend to look at others with bias.
Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
- Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
Nereye gittiğimizi bilmek için bazen geriye bakmalıyız.
- Sometimes we need to look back to know where we are going to.
Dikkat edin! Gelen bir kamyon var!
- Look out! There's a truck coming!
Vahşi köpeğe dikkat edin!
- Look out for the wild dog!
Kim genç ve seksi görünmek istemez ki?
- Who doesn't want to look young and sexy?
Tom aptal görünmek istemiyor.
- Tom doesn't want to look foolish.
Tom Mary'ye bakmak zorunda.
- Tom has to look after Mary.
Çocuklara bakmak zorunda kaldım.
- I had to look after the children.
O, etrafına bakınmaktan başka bir şey yapmadı.
- She did nothing but look around.
Eve bir göz atmak için gideceğim.
- I will go and take a look at the house.
Lütfen ne zaman isterseniz içeri gelip sergimize bir göz atmak için tereddüt etmeyin.
- Please do feel free to come in and take a look at our exhibition anytime.
Ona tepeden bakmamalısın.
- You shouldn't look down on him.
Sadece fakir olduğu için ona tepeden bakma.
- Don't look down on him merely because he is poor.
Polis Tom'a onun kızını arayacağına söz verdi.
- The police promised Tom that they would look for his daughter.
Tom, üniversiteden mezun olmadan üç ay önce bir iş aramaya başladı.
- Tom began to look for a job three months before he graduated from college.
Tom sana uğramamı istedi.
- Tom asked me to look in on you.
Onlar kazanın nedenlerini araştırmak için anlaştılar
- They agreed to look into the causes of the accident.
Hükümet, sorunu araştırmak için bir komite kurdu.
- The government has set up a committee to look into the problem.
Bunun içine bakmak ister misin?
- Do you want to look into it?
Meg bile bana bakmadı.
- Meg didn't even look at me.
Karlarla örtülü şu dağa bak.
- Look at that mountain which is covered with snow.
Tom teleskoptan bakmak istedi.
- Tom wanted to look through the telescope.
Ben uzun bir zamandır yeni bir iş aramaktayım.
- I've been looking for a new job for a long time.
Ben bir daire aramakla meşgulüm.
- I'm busy looking for an apartment.
Endişelenme. İlk bakışta korkutucu gözükebilir, ama aslında çok arkadaş canlısı bir insandır.
- Don't worry. He may look intimidating at first glance, but he's actually a very friendly person.
Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
- By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
Seçeneklerimize bakmak zorundayız.
- We have to look into our options.
Bunun içine bakmak ister misin?
- Do you want to look into it?
Tom'un çıkarlarını gözetmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Tom'un çıkarlarını gözetmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Tom'un çıkarlarına dikkat etmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Tom'a dikkat etmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to look out for Tom.
Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
- Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
O bana baktı ve gülümsedi.
- He looked at me and smiled.
Ben kısa sürede sizi tekrar görmek için sabırsızlanıyorum.
- I'm looking forward to seeing you again soon.
Seni görmek için can atıyorum.
- I'm looking forward to seeing you.
Tom Mary'nin yüzündeki görüntüye bakarak onun çok heyecanlı olduğunu söyleyebiliyordu.
- Tom could tell by the look on Mary's face that she was very excited.
Bir insanı görüntüsüyle yargılama.
- Don't judge a man by the way he looks.
Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
- She asked me to look after her baby in her absence.
Zaman zaman çocuklara bakmalısın.
- You should look after the children from time to time.
Tom'un çocuklarının hepsi benzer görünüyor.
- Tom's children all look alike.
Bütün bu çiçekler benzer görünüyor.
- All those flowers look alike.
Bende geriye bakmak ve yaptıklarım için pişman olmak eğilimi yoktur.
- I don't tend to look back and regret what I've done.
Bazen çocukluğumu anımsarım.
- I sometimes look back on my childhood.
Diğer insanları hor görmemeliyiz.
- We shouldn't look down on other people.
Diğerlerini hor görme.
- Don't look down on others.
Tom'un yıllık ziyaretini her zaman sabırsızlıkla bekleriz.
- We always look forward to Tom's annual visit.
Siparişinizi almayı dört gözle bekleyebilir miyiz?
- May we look forward to receiving your order?
Lütfen yapabildiğiniz kadar kısa zamanda bu konuyu araştırın.
- Please look into this matter as soon as you can.
Sorunu niçin kendin araştırmıyorsun? O senin sorumluluğun.
- Why don't you look into the problem yourself? It's your responsibility.
Acı çekiyor gibi görünüyorsun.
- You look like you're in pain.
Tom kesinlikle seksenin üzerindeymiş gibi görünmüyor.
- Tom certainly doesn't look like he's over eighty.
Tom'a dikkat etmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to look out for Tom.
Tom'un çıkarlarına dikkat etmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Tom'un çıkarlarını gözetmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Tom'un çıkarlarına dikkat etmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Tom'a dikkat etmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to look out for Tom.
Bu evraklara göz gezdirmeni isteyebileceğini düşündüm.
- I thought you might want to look over these documents.
Lütfen boş vaktinde bu evrakları incele.
- Please look through these papers at your leisure.
Yeni kelimeleri sözlükte aramak iyi bir alışkanlıktır.
- It is a good habit to look up new words in a dictionary.
O sözlükte sık sık kelimeler ararım.
- I often look up words in that dictionary.
İngilizce bir kitap okurken bilmediğin her kelimeye sözlükten bakmak pek harika bir fikir değil.
- When you're reading an English book, it isn't a great idea to look up every word you don't know.
Sözlükler bilmediğiniz sözcükleri aramak için kullanılır.
- Dictionaries are used to look up the words you don't know.
Yeni kelimeleri sözlükte aramak iyi bir alışkanlıktır.
- It is a good habit to look up new words in a dictionary.
If looks could kill.
It looks as if it’s going to rain soon.
I look to each hour for my lover’s arrival.
Let’s have a look under the hood of the car.
Look to it yourself, father, answered Telemachus, for they say you are the wisest counsellor in the world, and that there is no other mortal man who can compare with you. .
That painting looks nice.
Don’t look in the closet.
I don’t like the look of the new design.
The hotel looks over the valleys of the HinduKush.
He asked me to look after his daughter while he was away.
He will need to look ahead a few years if he wants to make solid and realistic plans for his business.
wo hostesses approached and looked daggers at Suzy and Teresa, both of whom glared back.
he has such a superior look about her, you know, like some snooty society matron, looking down her nose at the rest of us.
The mechanical toys were very superior, and looked down upon every one else; they were full of modern ideas, and pretended they were real.
He spent his life looking for the truth.
I enjoyed his writing very much, and I look forward to meeting him in person.
Now, on Friday noon, I am to become a private citizen. I am proud to do so. I look forward to it.
If you are buying a new car, you might want to look into getting a hybrid or other high-efficiency vehicle.
It looks like I'm stuck with you.
He loved him so hard that he loved all his whiskers off, and the pink lining to his ears turned grey, and his brown spots faded. He even began to lose his shape, and he scarcely looked like a rabbit any more, except to the Boy.
My performance seems somehow always to get worse when there are other people looking on.
While you're in the city center, look out for the dodgy street vendors.
Then she straightened the kitchen, lit the lamp, mended the fire, looked out the washing for the next day, and put it to soak.
Look out, and you will see the rain has stopped.
We were going to cast him in our new movie but unfortunately he didn't look the part.
He looked through the binoculars at the bird.
I tried to get Michele's attention at the party, but she looked right through me!.
Airport security looked through her purse and confiscated her nail scissors.
Whenever I'm upset, I look to Mary to cheer me up.
I didn't know what a mitochondrion was until I looked it up in a dictionary.
Things started looking up after Jim moved back in with his parents.
We stayed up late to look up at the stars.
Some people look upon lexicography as their lifes work.
Look upon my works, ye Mighty, and despair!.
I'll just take a look-see at the problem and come right back, then we can go to lunch.
Didn't she look a fright in that dress?.
1. I feel like a million this morning.
2. He had a headache yesterday but feels like a million dollars today.
1. I feel like a million this morning.
2. He had a headache yesterday but feels like a million dollars today.
1. I feel like a million this morning.
2. He had a headache yesterday but feels like a million dollars today.
... have a very positive look on life. ...