Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.
- Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime.
Bu bir ömür boyu şanstır.
- This is the chance of a lifetime.
Ay ve güneş mükemmel bir çizgi olduğunda buna tam tutulma denir.Bunlar çok nadirdir.Çoğu kişi hayatları boyunca bir tane görür.
- When the Moon and Sun are in a perfect line, it is called a total eclipse. These are very rare. Most people only see one in their lifetime.
Bir bilim adamı hayatı boyunca düzinelerce kitap okuyacak, ama hala öğrenecek çok daha fazla şeyi olduğuna inanıyorum.
- A scientist will read dozens of books in his lifetime, but still believe he has a lot more to learn.
O kadın beni ömür boyu ben olduğum için sevecekse ben onunla evlenirim.
- If that woman will love me for who I am for a lifetime, I would marry her.
Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
- You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.
- Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime.
Tom bana bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.
- Tom gave me enough soap to last a lifetime.
Bu, bir ömür boyu süren fırsattır.
- This is the opportunity of a lifetime.
I've been waiting a lifetime for a train.
The lifetime-job program was one of the concessions that the UAW won from Ford, and later from General Motors, in return for labor cost savings during contract negotiations Perhaps it is this rethinking of labor’s needs, on the parts of both unions and management, that will surface as the most important gain from the lifetime-job experiment.
a once-in-a-lifetime opportunity to travel the world.
... number of children per woman, per lifetime was very close to five. Today, the average ...
... going to have throughout your lifetime. Believe me, you will have a job, it will be enormously ...