Sami, hapis cezasını azaltmak için Leyla'nın aleyhine ifade vermeyi kabul etti.
- Sami agreed to testify against Layla in order to lessen his sentence.
Düzensiz malzemelerin etkisini azaltmak zorundaydık.
- We had to lessen the impact of the erratic supplies.
Ona giderlerini azaltmaya çalıştı.
- She tried to lessen her expenses.
Bu beni iyi hissettiriyor ve iş yükümü de azaltıyor.
- That makes me feel good, and also lessens my workload.