kulağın

listen to the pronunciation of kulağın
Турецкий язык - Английский Язык
ear
The external part of the organ of hearing, the auricle
A spike or head of corn, wheat, etc
{v} to shoot out into ears, plow, till
Ear is often used to refer to people's willingness to listen to what someone is saying. What would cause the masses to give him a far more sympathetic ear? They had shut their eyes and ears to everything
The heavy spike of spike-like inflorescence, such as the ear of wheat
The ears of a boat are outside kneepieces near the bow
containing the kernels
The organ of hearing, consisting of the pinna, auditory canal, eardrum, malleus, incus, stapes and cochlea
To put forth ears in growing; to form ears, as grain; as, this corn ears well
Export Administration Regulations
the sense organ for hearing and equilibrium good hearing; "he had a keen ear"; "a good ear for pitch"
n telinga
good hearing; "he had a keen ear"; "a good ear for pitch"
To plow or till; to cultivate
A place where kids store dirt
To take in with the ears; to hear
The US government's Export Administration Regulations, administered by the Bureau of Export Administration These have replaced the earlier ITAR regulations as the controls on export of cryptography
A triangular button that can be pressed to set another control to the next or previous in sequence Ears are displayed to either side of the control they affect
A colorless, odorless gas: Oxygen Usage: "He can't breathe give 'im some ear!"
Export Administration Regulations The rules under which the export of cryptographic software from the US is governed
kulak
ear

The ear canal sends sound waves to the eardrum. - Kulak kanalı, kulak zarına ses dalgaları gönderir.

She closed her ears to what he was saying. - O, onun söylediğine kulaklarını kapattı.

kulak
lobe

I wonder what ear lobes are for. - Kulak memelerinin ne işe yaradığını merak ediyorum.

I wonder why we have ear lobes. - Neden kulak memelerimiz olduğunu merak ediyorum.

kulak
gill
kulak
otolaryngologist
kulak
otology
kulak
oto

The Otolaryngologist suffered from hipopotomonstrosesquipedaliofobia. - Kulak burun boğaz uzmanı hipopotomonstrosesquipedaliofobia'dan muzdaripti.

kulak
ears of
kulak
ear of
kulak
tuning peg
kulak
handgrip, lug, (rounded) handle (of a cooking pot)
kulak
natural sense of musical pitch, ear
kulak
aural
kulak
lug

Please look after my luggage. - Lütfen bagajıma göz kulak ol.

kulak
gill (of a fish)
kulak
ear; gill; flange; tuning peg; aural
kulak
lughole
kulak
(Anatomi) auris
kulak
tympanum
kulak
flange
kulak
ear(1)
kulak
(Nükleer Bilimler) bracket
Английский Язык - Английский Язык

Определение kulağın в Английский Язык Английский Язык словарь

kulak
A prosperous peasant in the Russian Empire or the Soviet Union, who owned land and could hire workers
kulak
{i} wealthy peasant farmer in czarist Russia
kulak
A prosperous landed peasant in tsarist Russia
kulak
(Russian: "fist") Wealthy or prosperous landed peasant in Russia. Before the Russian Revolution of 1917, kulaks were major figures in peasant villages, often lending money and playing central roles in social and administrative affairs. In the War Communism period (1918-21), the Soviet government undermined the kulaks' position by organizing poor peasants to administer the villages and requisition grain from richer peasants. The kulaks regained their position under the New Economic Policy, but in 1929 the government began a drive for rapid collectivization of agriculture and "liquidation of the kulaks as a class" (dekulakization). By 1934 most kulaks had been deported to remote regions or arrested and their land and property confiscated
kulak
A farmer whom Communists in Soviet Russia deemed to be wealthy
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение kulağın в Турецкий язык Турецкий язык словарь

kulak
Balıklarda başın iki yanında bulunan ve ağızdan alıp solungaçlardan geçirdiği suyu dışarıya vermeye yarayan yarıklardan her biri
Kulak
(Osmanlı Dönemi) USMUH
Kulak
üzn
Kulak
guş
Kulak
(Osmanlı Dönemi) SINARE
Kulak
misma
kulak
Telli çalgılarda tel germeye yarayan burgu
kulak
Denizlerin karalara doğru girmiş olan parçalarına verilen ad
kulak
Bu organın, sesleri toplayıp içeriye almaya yarayan dış bölümü
kulak
Akarsuların ve özellikle göllerin karaya giren ve durgunlaşan yerleri
kulak
Varlıklı Rus köylüsü
kulak
Başın her iki yanında bulunan işitme organı: "Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum."- H. C. Yalçın
kulak
işitme işlevini gören ve denge organını içinde bulunduran anatomik yapı
kulak
Varlıklı eski Rus köylülerine verilen ad
kulak
çarlık Rusya'sında zengin köylülere verilen ad
kulak
Başın her iki yanında bulunan işitme organı
kulak
Bu organın, sesleri toplayıp içeriye almaya yarayan dış bölümü: "Elleriyle kulaklarını tıkayıp yatağının yanında tortop oldu."- H. E. Adıvar
kulak
Sabanın toprağa giren kısmının iki yanında bulunan ve toprağı yollara dökmeye yarayan parça
kulak
Seslerin uygunluğunu seçebilme ve değerlendirebilme yeteneği
Английский Язык - Турецкий язык

Определение kulağın в Английский Язык Турецкий язык словарь

kulak
{i} toprak sahibi zengin çiftçi
kulak
Rus tarihinde nekonomik açıdan üst düzeyde bulunan toprak sahibi zengin çiftlik sahibi
kulak
{i} rus çiftlik sahibi
kulağın
Избранное