The hermit lived in a wooden hut.
- Keşiş ahşap bir kulübede yaşıyordu.
There used to be a hut about here.
- Buralarda bir kulübe vardı.
Peter's cottage is very big.
- Peter'ın kulübesi çok büyük.
It seemed that that house was small if it was compared with the cottage which he lived in even recently.
- Son zamanlarda onun yaşadığı kulübe ile karşılaştırılırsa o ev küçük görünüyordu.
Tom hid in the tool shed.
- Tom araç kulübesinde saklandı.
The crafty thief hid in a tool shed.
- Kurnaz hırsız bir alet kulübesinde saklandı.
There's a fishing lodge near Boston that I often go to.
- Boston yakınında sık sık gittiğim bir balıkçı kulübesi var.
Tom ran and ran, until at last he saw the telephone booth.
- Sonunda telefon kulübesini görünceye kadar koşmaya devam etti.
I am going to use the telephone in the phone booth at the street corner.
- Ben sokağın köşesinde bulunan telefon kulübesindeki telefonu kullanacağım.
Where is the nearest telephone box?
- En yakın telefon kulübesi nerede?
Ask at the police box over there.
- Oradaki polis kulübesinde sorun.
Peter's cottage is very big.
- Peter'ın kulübesi çok büyük.
His cottage is on the coast.
- Onun kulübesi kıyıda.
Tom lives all by himself in a small cabin in the woods.
- Tom ormanda küçük bir kulübede tek başına yaşar.
Naoki was poor and lived in a small cabin.
- Naoki yoksuldu ve küçük bir kulübede yaşıyordu.
Are you using this shack as a house?
- Bu kulübeyi bir ev olarak mı kullanıyorsun?
You're reliable like a shack in the middle of a hurricane.
- Bir kasırganın ortasındaki bir kulübe gibi güvenilirsin.