I have to dismiss Ken.
- Ken'i kovmak zorundayım.
I've never had to fire anyone before.
- Daha önce birini hiç kovmak zorunda kalmadım.
The boss threatened to fire me.
- Patron beni kovmakla tehdit etti.
I'd like nothing better than to fire Tom, but I can't do that.
- Tom'u kovmaktan daha iyi bir şey istemiyorum ama bunu yapamıyorum.
I had no choice but to throw him out.
- Onu kovmaktan başka seçeneğim yoktu.
She was expelled from the summer camp because she kissed her friend.
- O, arkadaşını öptüğü için yaz kampından kovuldu.
We were expelled from school for fighting.
- Kavga nedeniyle okuldan kovulduk.
The boy, upon seeing a butterfly, proceeded to run after it, provoking the anger of his mother, who had ordered him to stay quiet while she gossiped with the lady next door.
- Çocuk kelebeği gördüğünde, onu kovalamaya girişti, bitişikteki bayanla sohbet ederken ona sessiz kalmasını söyleyen annesini kızdırdı.
The government is expelling illegal aliens as part of a crackdown.
- Hükümet yasadışı yabancıları yasaklamanın bir parçası olarak kovuyor.
We were expelled from school for fighting.
- Kavga nedeniyle okuldan kovulduk.
Why was Tom expelled from school?
- Tom neden okuldan kovuldu?
I have to dismiss Ken.
- Ken'i kovmak zorundayım.
He dismissed most of his men.
- O erkeklerin çoğunu işten kovdu.
There is no reason why he should be dismissed.
- Onun kovulması için hiçbir sebep yok.
It is strange for him to be dismissed.
- Onun kovulması garip.
I'll have to fire you if you come late so often.
- Bu kadar sık geç gelirsen, seni işten kovmak zorunda kalacağım.
My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
- Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
Tom, Mary and John were playing tag on the playground.
- Tom, Mary ve John sahada kovalamaç oynuyorlardı.
The boss considered firing Tom, but decided against it.
- Patron Tom'u işten kovmayı düşündü fakat bunun aleyhinde karar verdi.
I'm thinking of firing you.
- Seni kovmayı düşünüyorum.