korunacak

listen to the pronunciation of korunacak
Турецкий язык - Английский Язык
kept back
koru
{i} grove

Sami hid his car in a grove of trees. - Sami arabasını bir ağaç korusuna sakladı.

Might it happen to be a large symbolic grove of trees? - Ağaçların büyük bir sembolik korusu olabilir mi?

koru
wood

The wood was kindled, the flames arose, and a mouldering heap of ashes was soon all that remained of Mrs Askew and her fellow martyrs. - Koru yakıldı, alevler yükseldi, ve kısa sürede bayan Askew ve arkadaş şehitleriyle ilgili geriye kalan bütün şey dökülen bir küller yığınıydı.

koru
protect

Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection. - Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.

One has to protect his family. - İnsan ailesini korumak zorundadır.

koru
plantation
koru
maintain

He maintains his car well. - O, arabasını iyi korur.

Tom maintained his innocence. - Tom suçsuzluğunu korumuştur.

koru
(Bilgisayar) keep

He's keeping a straight face. - O, ciddiyetini koruyor.

You must eat properly to keep up your strength. - Gücünü korumak için gerektiği şekilde yemelisin.

koru
woods
koru
{f} preserve

Good traditions should be preserved. - İyi geleneklerin korunması gerekir.

We must preserve our peaceful constitution. - Bizim barışçıl anayasamızı korumamız gerekir.

koru
{f} protected

The mother cat protected her kittens. - Anne kedi yavrularını korudu.

The surrounding hills protected the town. - Çevreleyen tepeler kasabayı korudu.

koru
{f} sheltering
koru
{f} conserving
koru
{f} saved
koru
{f} preserving

Preserving world peace is one of the main purposes of the United Nations. - Dünya barışını korumak, Birleşmiş Milletlerin temel amaçlarından biridir.

We don't need a formal institution for preserving peace. - Barışı korumak için resmi bir kuruma ihtiyacımız yok.

koru
{f} guarded

It's a closely guarded secret. - Yakından korunan bir sırdır.

The prison is heavily guarded. - Hapishane ağır biçimde korunuyor.

koru
copse
koru
{f} sheltered

These flowers should be sheltered from the rain. - Bu çiçekler yağmurdan korunmalıdır.

Tom lives a sheltered life. - Tom korunaklı bir hayat yaşıyor.

koru
{f} safekeeping

The valuables are in the safekeeping of the bank. - Değerli şeyler bankanın korumasındadır.

koru
spinney
koru
{f} maintaining

I've been trying to find out who is responsible for maintaining this road. - Bu yolu korumak için kimlerin sorumlu olduğunu bulmaya çalışıyordum.

koru
debar from
koru
conserve

We need to conserve ammo. - Cephaneyi korumalıyız.

When bears sleep or lie down, their postures depend on whether they want to get rid of heat or conserve it. - Ayılar uyuduğunda ya da uzandığında onların duruşları ısıdan kurtulmak ya da onu korumak isteyip istemediklerine bağlıdır.

koru
{f} saving

Can Tatoeba contribute to the saving of endangered languages? - Tatoeba, yok olma tehlikesinde olan dillerin korunmasında katkıda bulunabilir mi?

Protecting the environment means saving ourselves. - Çevreyi korumak kendimizi korumak anlamına gelir.

koru
{f} maintained

The sidewalk is well maintained. - Kaldırım iyi korunmuştur.

Those countries have maintained peace for twenty years. - O ülkeler yirmi yıldır barışı koruyorlar.

koru
{f} preserved

Afghan democracy needs to be preserved even with nuclear bombs. - Afgan demokrasinin bile nükleer bombalarla korunması gerekir.

They have preserved the building. - Onlar binayı korudular.

koru
{f} guard

Cuban soldiers were guarding the streets. - Kübalı askerler sokakları koruyordu.

Some companies have guards at the front desk instead of receptionists. - Bazı şirketlerin resepsiyonda resepsiyonist yerine korumaları var.

koru
{f} safeguard

We must fight to safeguard our civil rights. - Vatandaşlık haklarımızı korumak için mücadele etmeliyiz.

koru
{f} protecting

He made an admirable speech about protecting the environment. - O, çevreyi koruma hakkında taktire şayan bir konuşma yaptı.

They know the importance of protecting the earth. - Dünyayı korumanın önemini biliyorlar.

koru
{f} shelter

These flowers should be sheltered from the rain. - Bu çiçekler yağmurdan korunmalıdır.

Tom lives a sheltered life. - Tom korunaklı bir hayat yaşıyor.

koru
{f} guarding

How many men are guarding Tom? - Tom'u kaç adam koruyor?

The soldiers were guarding the bridge. - Askerler köprüyü koruyorlardı.

koru
bring through
koru
{f} shielded

Tom shielded his eyes from the sun. - Tom gözlerini güneşten korudu.

koru
brought through
koru
small forest
koru
holt
koru
coppice
koru
grove, small wood
koru
grove, copse, coppice
koru
boscage
koru
broughtthrough
koru
buffer
koru
debarfrom
koru
{f} shield

The concrete layer of the nuclear reactor's shielding will be destroyed using controlled explosions. - Nükleer reaktörün koruyucu somut tabakası kontrollü patlamalar kullanılarak imha edilecek.

Tom shielded his eyes from the sun. - Tom gözlerini güneşten korudu.

koru
bringthrough
koru
conserved

He conserved his energy for the next game. - Bir sonraki oyun için enerjisini korudu.

Турецкий язык - Турецкий язык

Определение korunacak в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Koru
golluk
koru
Bakımlı küçük orman
koru
Küçük orman
koru
Küçük ve bakımlı orman
korunacak
Избранное