All countries have a responsibility to preserve the ancestral relics of every people group within their borders, and to pass these on to the coming generations.
- Bütün ülkelerin sınırları dahilinde her insan gurubuyla ilgili tarihi eserleri korumak ve bunları gelecek nesillere aktarmak için bir sorumluluğu vardır.
Salt helps to preserve food from decay.
- Tuz yiyeceği çürümekten korumak için yardımcı olur.
Gold golems are guardians used to guard treasure.
- Altın golemleri hazineyi korumak için kullanılan gardiyanlardır.
When bears sleep or lie down, their postures depend on whether they want to get rid of heat or conserve it.
- Ayılar uyuduğunda ya da uzandığında onların duruşları ısıdan kurtulmak ya da onu korumak isteyip istemediklerine bağlıdır.
Tom must conserve his strength.
- Tom gücünü korumak zorundadır.
The army is in the north to protect the border.
- Ordu sınırı korumak için kuzeydedir.
Tom vowed to do everything within his power to protect the local wildlife.
- Tom yerel doğal yaşamı korumak için gücü dahilinde her şeyi yapmaya söz verdi.
Everybody will have to pitch in to save the environment.
- Çevreyi korumak için herkes katkıda bulunmak zorunda kalacak.
He made a farcical attempt to save face during the fallout of his sex scandal.
- Onun seks skandalı serpintisi sırasında yüzünü korumak için saçma bir girişimde bulundu.
All the police officers were equipped with shields to defend themselves against the rioters.
- Bütün polis memurları kendilerini ayaklanmacılara karşı korumak için kalkanlarla donatıldı.
We have to defend our country from the foreign aggression.
- Ükemizi yabancı saldırısından korumak zorundayız.
Tom struggled to keep his composure.
- Tom soğukkanlılığını korumak için mücadele etti.
He wore a pullover sweater to keep from getting cold.
- Kendini soğuktan korumak için kazak giydi.
To secure his locker, he uses a padlock.
- O, dolabını korumak için bir asma kilit kullanır.
Proper posture is necessary to maintain good health.
- Uygun duruş iyi sağlığı korumak için gereklidir.
What do you think we must do in order to maintain the peace of the world?
- Dünya barışını korumak için ne yapmamız gerektiğini düşünüyorsun?
Whoever wants to retain everything lets everything escape.
- Her şeyi korumak isteyen her şeyin kaçışına izin verir.
We must fight to safeguard our civil rights.
- Vatandaşlık haklarımızı korumak için mücadele etmeliyiz.
People devised shelters in order to protect themselves.
- İnsanlar kendilerini korumak için sığınaklar tasarladı.
All the police officers were equipped with shields to defend themselves against the rioters.
- Bütün polis memurları kendilerini ayaklanmacılara karşı korumak için kalkanlarla donatıldı.
Might it happen to be a large symbolic grove of trees?
- Ağaçların büyük bir sembolik korusu olabilir mi?
Sami hid his car in a grove of trees.
- Sami arabasını bir ağaç korusuna sakladı.
This has been designated a conservation area.
- Bu bir koruma alanı olarak adlandırıldı.
This is due to conservation of angular momentum.
- Bu açısal momentin korumasından dolayıdır.
Tom asked for police protection after Mary and John threatened to kill him.
- Mary ve John onu öldürmekle tehdit ettikten sonra, Tom polis koruması istedi.
They wanted protection.
- Onlar koruma istediler.
Sleep is essential for the preservation of life.
- Uyku, yaşamı korumak için gereklidir.
He remained there for many months under close guard.
- Yakın koruma altında aylarca orada kaldı.
Tom couldn't get past the guard.
- Tom korumayı geçemedi.
The bus driver didn't stop at any bus stops, but continued until he arrived in Boston with a police escort.
- Otobüs şoförü herhangi bir otobüs durağında durmadı, ancak bir polis korumasında Boston'a gelene kadar devam etti.
Tom didn't think he needed a bodyguard.
- Tom bir korumaya ihtiyacı olduğunu düşünmüyordu.
I don't think Tom needs a bodyguard.
- Tom'un bir korumaya ihtiyacı olduğunu sanmıyorum.
All the police officers were equipped with shields to defend themselves against the rioters.
- Bütün polis memurları kendilerini ayaklanmacılara karşı korumak için kalkanlarla donatıldı.
I've been trying to find out who is responsible for maintaining this road.
- Bu yolu korumak için kimlerin sorumlu olduğunu bulmaya çalışıyordum.
The wood was kindled, the flames arose, and a mouldering heap of ashes was soon all that remained of Mrs Askew and her fellow martyrs.
- Koru yakıldı, alevler yükseldi, ve kısa sürede bayan Askew ve arkadaş şehitleriyle ilgili geriye kalan bütün şey dökülen bir küller yığınıydı.
One has to protect his family.
- İnsan ailesini korumak zorundadır.
Everyone has the right to form and to join trade unions for the protection of his interests.
- Herkesin menfaatlerinin korunması için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır.
Tom maintained his innocence.
- Tom suçsuzluğunu korumuştur.
He maintains his car well.
- O, arabasını iyi korur.
They know the importance of protecting the earth.
- Dünyayı korumanın önemini biliyorlar.
One has to protect his family.
- İnsan ailesini korumak zorundadır.
We must fight to safeguard our civil rights.
- Vatandaşlık haklarımızı korumak için mücadele etmeliyiz.
He wore a pullover sweater to keep from getting cold.
- Kendini soğuktan korumak için kazak giydi.
You must eat properly to keep up your strength.
- Gücünü korumak için gerektiği şekilde yemelisin.
This museum is equipped with a fire prevention system.
- Bu müze bir yangın koruma sistemi ile donatılmıştır.
Protecting the environment means saving ourselves.
- Çevreyi korumak kendimizi korumak anlamına gelir.
People devised shelters in order to protect themselves.
- İnsanlar kendilerini korumak için sığınaklar tasarladı.
They know the importance of protecting the earth.
- Dünyayı korumanın önemini biliyorlar.
Protecting the environment means saving ourselves.
- Çevreyi korumak kendimizi korumak anlamına gelir.
They have preserved the building.
- Onlar binayı korudular.
We must preserve our peaceful constitution.
- Bizim barışçıl anayasamızı korumamız gerekir.
The mother cat protected her kittens.
- Anne kedi yavrularını korudu.
We protected ourselves against danger.
- Tehlikeye karşı kendimizi koruduk.
Preserving world peace is one of the main purposes of the United Nations.
- Dünya barışını korumak, Birleşmiş Milletlerin temel amaçlarından biridir.
We don't need a formal institution for preserving peace.
- Barışı korumak için resmi bir kuruma ihtiyacımız yok.
The palace was heavily guarded.
- Saray sıkı şekilde korunuyordu.
The prison is heavily guarded.
- Hapishane ağır biçimde korunuyor.
Tom has led a sheltered life.
- Tom korunaklı bir hayat sürdü.
These flowers should be sheltered from the rain.
- Bu çiçekler yağmurdan korunmalıdır.
The valuables are in the safekeeping of the bank.
- Değerli şeyler bankanın korumasındadır.
I've been trying to find out who is responsible for maintaining this road.
- Bu yolu korumak için kimlerin sorumlu olduğunu bulmaya çalışıyordum.
Tom must conserve his strength.
- Tom gücünü korumak zorundadır.
We must try to conserve our natural resources.
- Doğal kaynaklarımızı korumaya çalışmalıyız.
Can Tatoeba contribute to the saving of endangered languages?
- Tatoeba, yok olma tehlikesinde olan dillerin korunmasında katkıda bulunabilir mi?
Protecting the environment means saving ourselves.
- Çevreyi korumak kendimizi korumak anlamına gelir.
Those countries have maintained peace for twenty years.
- O ülkeler yirmi yıldır barışı koruyorlar.
Tom has maintained his innocence.
- Tom suçsuzluğunu korumuştur.
Good traditions should be preserved.
- İyi geleneklerin korunması gerekir.
Afghan democracy needs to be preserved even with nuclear bombs.
- Afgan demokrasinin bile nükleer bombalarla korunması gerekir.
The secret service guards him against attack.
- Gizli servis onu saldırıya karşı koruyor.
The President's guards are stationed in front of the entrance.
- Devlet Başkanının korumaları girişin önünde konuşlandırıldılar.
We must fight to safeguard our civil rights.
- Vatandaşlık haklarımızı korumak için mücadele etmeliyiz.
I'm responsible for protecting her.
- Onu korumakla sorumluyum.
He made an admirable speech about protecting the environment.
- O, çevreyi koruma hakkında taktire şayan bir konuşma yaptı.
Tom sought shelter from the rain.
- Tom yağmurdan korunmak için sığınak aradı.
Trees shelter my house from the wind.
- Ağaçlar evimi rüzgardan koruyorlar.
The soldiers were guarding the bridge.
- Askerler köprüyü koruyorlardı.
How many men are guarding them?
- Kaç tane adam onları koruyor?
Tom shielded his eyes from the sun.
- Tom gözlerini güneşten korudu.
Keeping existing clients is just as important as finding new ones.
- Var olan müşterileri korumak, yenilerini bulmak kadar önemlidir.
We must all take care to preserve our national heritage.
- Hepimiz ulusal mirasımızı korumak için özen göstermeliyiz.
To do our part to protect the elderly, we work to educate and watch out for our clients during our caregiving activities.
- Yaşlıları korumak için üzerimize düşeni yapmak amacıyla, bakım çalışmalarımız sırasında müşterilerimizi eğitmeye ve onlara göz kulak olmaya çalışıyoruz.
The valuables are in the safekeeping of the bank.
- Değerli şeyler bankanın korumasındadır.
The concrete layer of the nuclear reactor's shielding will be destroyed using controlled explosions.
- Nükleer reaktörün koruyucu somut tabakası kontrollü patlamalar kullanılarak imha edilecek.
All the police officers were equipped with shields to defend themselves against the rioters.
- Bütün polis memurları kendilerini ayaklanmacılara karşı korumak için kalkanlarla donatıldı.
He conserved his energy for the next game.
- Bir sonraki oyun için enerjisini korudu.
The lifeguards are here to protect us.
- Can kurtaranların bizi korumak için burada.
Tom claims he shot Mary in self defense.
- Tom kendini korumak için Mary'yi vurduğunu iddia ediyor.
Eugenia shared with us her favorite oils for cleaning the face and protecting the skin.
- Eugenia yüzü temizlemek ve cildi korumak için en sevdiği yağları bizimle paylaştı.