Select Keyboard:
Türkçe ▾
  1. Türkçe
  2. English
  3. العربية
  4. Dansk
  5. Deutsch
  6. Ελληνικά
  7. Español
  8. فارسی
  9. Français
  10. Italiano
  11. Kurdî
  12. Nederlands
  13. Polski
  14. Português Brasileiro
  15. Português
  16. Русский
  17. Suomi
  18. Svenska
  19. 中文注音符号
  20. 中文仓颉输入法
X
"1234567890*-Bksp
Tabqwertyuıopğü,
CapsasdfghjklşiEnter
Shift<zxcvbnmöç.Shift
AltGr

korkutmak

listen to the pronunciation of korkutmak
Турецкий язык - Английский Язык
scare

When I was little, I wanted to have a pet brown bear to scare my neighbors. - Ben çocukken, komşuları korkutmak için bir evcil kahverengi ayım olsun istedim.

Sorry, I didn't mean to scare you. - Üzgünüm, amacım seni korkutmak değildi.

frighten

I'm sorry, I didn't mean to frighten you. - Üzgünüm, seni korkutmak istemedim.

I didn't mean to frighten you. - Seni korkutmak istemedim.

appall
intimidate
fright

I didn't mean to frighten you. - Seni korkutmak istemedim.

I'm sorry, I didn't mean to frighten you. - Üzgünüm, seni korkutmak istemedim.

appal
boggle
discourage
make one's hair stand on end
terrorise
(deyim) make someone's blood run cold
scare away
worry
gally
bully
(Argo) gallow
gallying
terrify

That was enough to terrify anyone. - O herkesi korkutmak için yeterliydi.

(deyim) send chills up someone's spine
funk
cow
awe
bulldoze
to frighten, to scare, to cow, to daunt, to startle, to horrify; to worry; to threaten
startle

We don't want to startle anyone. - Biz kimseyi korkutmak istemiyoruz.

I'm sorry, I didn't mean to startle you. - Üzgünüm seni korkutmak istemedim.

terrorize
dismay
threaten
alarm

I didn't want to alarm you. - Seni korkutmak istemedim.

daunt
to scare off/away
to frighten, scare; to intimidate; to alarm, give (someone) a fright
administer a shock
horrify
overawe
affright
(deyim) scare the heck out of someone
to frighten
chill
çok korkutmak
terrify
gözünü korkutmak
intimidate
gözünü korkutmak
threaten
korkut
{f} frightened

The explosion frightened the villagers. - Patlama köylüleri korkuttu.

The voices coming from the jungle frightened the explorers. - Ormandan gelen sesler kaşifleri korkuttu.

korkut
frighten

Thunder has been explained scientifically, and people no longer believe it is a sign that the gods are angry with them, so thunder, too, is a little less frightening. - Gök gürültüsü bilimsel olarak açıklanmıştır, ve insanlar onun tanrıların insanlara kızgın olduğunun bir işareti olduğuna artık inanmıyorlar, bu yüzden gök gürültüsü de biraz daha az korkutucudur.

Horror movies frighten me. - Korku filmleri beni korkutur.

gözünü korkutmak
daunt
korkut
{f} dismay
korkutma
threat

No one threatened Tom. - Kimse Tom'un gözünü korkutmadı..

korkutma
frightening
korkut
{f} frightening

Thunder has been explained scientifically, and people no longer believe it is a sign that the gods are angry with them, so thunder, too, is a little less frightening. - Gök gürültüsü bilimsel olarak açıklanmıştır, ve insanlar onun tanrıların insanlara kızgın olduğunun bir işareti olduğuna artık inanmıyorlar, bu yüzden gök gürültüsü de biraz daha az korkutucudur.

The big dog is frightening them. - Büyük köpek onları korkutuyor.

korkutma
horrifying
korkutma
startling
korkut
{f} horrified
korkut
{f} dismaying
korkut
{f} horrifying
korkut
horrify
korkut
{f} scared

What scared Tom the most was the thought that he might not be able to walk again. - Tom'u en çok korkutan şey tekrar yürüyemeyeceği düşüncesiydi.

She scared the cat away. - O, kediyi korkutup kaçırdı.

korkut
{f} startling
korkut
{f} startled

Tom is easily startled. - Tom kolayca korkutuluyor.

The loud noise startled Tom. - Yüksek ses Tom'u korkuttu.

korkut
{f} scare

What scared Tom the most was the thought that he might not be able to walk again. - Tom'u en çok korkutan şey tekrar yürüyemeyeceği düşüncesiydi.

I didn't want to scare you. - Seni korkutmak istemedim.

korkut
startle

The loud noise startled Tom. - Yüksek ses Tom'u korkuttu.

I'm sorry if I startled you. - Seni korkuttuysam üzgünüm.

korkut
intimidate

It's no use trying to intimidate me. - Gözümü korkutmaya çalışmanın faydası yok.

Tom intimidated Mary. - Tom Mary'yi korkuttu.

korkutma
intimidation
korkutma
{i} dismaying
korkutma
hazing
göz korkutmak
daunt
göz korkutmak
threaten
gözünü korkutmak
hector
gözünü korkutmak
browbeat
gözünü korkutmak
to daunt, to intimidate, to discourage
korkut
terrorize
korkut
terrify

Sami was terrifying the girls. - Sami kızları korkutuyordu.

That was enough to terrify anyone. - O herkesi korkutmak için yeterliydi.

korkut
spook

Something must've spooked her. - Bir şey onu korkutmuş omalı.

When there are no men around, the night is somewhat spooky. - Etrafta hiç kimse yokken, gece bir şekilde korkutucu oluyor.

korkut
overawe
korkut
dismayed
korkutma
turn
korkutma
terrorization
ters bakışla korkutmak
browbeat
öcü ile korkutmak
demonize
ölesiye korkutmak
frighten smb. to death
Турецкий язык - Турецкий язык
Korkmasına yol açmak: "Yılan beni o kadar korkutmuştu ki, bakarken kuşun hesabına ondan ben korkuyorum."- M. Ş. Esendal
Korkmasına yol açmak
Kaygıya düşürmek: "Sevdiğimiz bir kadının nazarımızda meziyet teşkil eden birçok hâlleri karımız olacak kadında bizi korkutur."- H. C. Yalçın
Kaygıya düşürmek
Gözdağı vermek
(Osmanlı Dönemi) TAKA
(Osmanlı Dönemi) TAV'İZ
(Osmanlı Dönemi) İFZA'
(Osmanlı Dönemi) İCAL
(Osmanlı Dönemi) İD'AD
(Osmanlı Dönemi) TENCİR
(Osmanlı Dönemi) TAV'İD
(Osmanlı Dönemi) IHAFE
(Osmanlı Dönemi) TEFVİH
(Osmanlı Dönemi) TEFNİD
ürkütmek
(Osmanlı Dönemi) TEZVİ'
(Osmanlı Dönemi) inzar
Korkutma
(Hukuk) İKRAH
korkut
Büyük dolu tanesi
korkutma
Korkutmak işi
korkutmak
Избранное