korkunun

listen to the pronunciation of korkunun
Турецкий язык - Английский Язык
fear

The only thing we have to fear is fear itself. - Korkmamız gereken tek şey, korkunun kendisidir.

Do you know what fear is? - Korkunun ne olduğunu biliyor musun?

Regret

I fear I have bad news for you: your husband has died.

To feel fear about (something)

I fear the worst will happen.

To venerate; to feel awe towards

People who fear God can be found in Christian churches.

A phobia, a sense of fear induced by something or someone

I have a fear of ants.

To cause fear to; to frighten

Be God,’ sayde Sir Gawayne, ‘his grevys me but lytyll; yet shalt thou nat feare me for all thy grete wordis.

be afraid or feel anxious or apprehensive about a possible or probable situation or event; "I fear she might get aggressive
A fear is a thought that something unpleasant might happen or might have happened. These youngsters are motivated not by a desire to achieve, but by fear of failure Then one day his worst fears were confirmed
{f} be frightened; be concerned; be afraid of -; have respect for -
an anxious feeling; "care had aged him"; "they hushed it up out of fear of public reaction"
To feel a painful apprehension of; to be afraid of; to consider or expect with emotion of alarm or solicitude
Respectful reverence for men of authority or worth
be uneasy or apprehensive about; "I fear the results of the final exams"
a profound emotion inspired by a deity; "the fear of God"
To be in apprehension of evil; to be afraid; to feel anxiety on account of some expected evil
Extreme veneration or awe, as toward a supreme being or deity
You say that you fear that a situation is the case when the situation is unpleasant or undesirable, and when you want to express sympathy, sorrow, or regret about it. I fear that a land war now looks very probable `Is anything left at all?' --- `I fear not.' = regret
A strong, uncontrollable, unpleasant emotion caused by actual or perceived danger or threat
To have a reverential awe of; to solicitous to avoid the displeasure of
A spell name Also, a spell descriptor denoting spells that induce any of a variety of fear effects in the subject
If you fear something unpleasant or undesirable, you are worried that it might happen or might have happened. She had feared she was going down with pneumonia or bronchitis More than two million refugees have fled the area, fearing attack by loyalist forces
korku
{i} horror

Words cannot describe the horror I felt. - Kelimeler hissettiğim korkuyu anlatamaz.

She screamed with horror as someone took hold of her arm. - Birisi onun kolundan tuttuğunda o korkudan çığlık attı.

korku
fear

This club is fearfully dull. The dance floor is empty and the smoking patio is packed. - Bu kulüp korkunç şekilde sıkıcıdır. Dans alanı boş ve sigara içme verandası tıka basa doludur.

They fear that he may be dead. - Onun ölü olabileceğinden korkuyorlar.

Korkunun ecele faydası yoktur
(Atasözü) Cowards die many times before their deaths
korkunun ecele faydası yoktur
(Atasözü) There is no use fearing the inevitable
korku
apprehension
korku
misgiving
korku
dread

Tom dreads going to work tomorrow. - Tom yarın işe gitmeye korkuyor.

Cats have a dread of water. - Kedilerin su korkusu vardır.

korku
fright

I could die of fright. - Korkudan ölebilirdim.

The fury of the storm frightened the children. - Fırtınanın hiddeti çocukları korkuttu.

korku
phobos
korku
anxiety

Her anxiety almost drove her wild. - Onun korkusu neredeyse onu çılgına çevirdi.

korku
(Askeri) panic

Fear and panic overwhelmed me. - Korku ve paniğe kapılmıştım.

korku
misdoubt
korku
danger

We are all in terrible danger. - Biz korkunç bir tehlike içindeyiz.

Fear often exaggerates danger. - Korku sık sık tehlikeyi abartır.

korku
thrill

I don't like rural horror thrillers. - Ben kırsal korku gerilimini sevmiyorum.

His story thrilled me with horror. - Onun hikayesi beni korkudan titretti.

korku
threat

No one threatened Tom. - Kimse Tom'un gözünü korkutmadı..

Tom made a terrifying threat against Mary. - Tom Mary'ye karşı korkunç bir tehdit yaptı.

korku
menace
korku
creeps

Everyone here creeps me out. - Buradaki herkes beni korkutuyor.

That guy gave me the creeps. - O adam bana korku verdi.

korku
boggle
korku
perilous
korku
terror

He was almost petrified with terror. - Korku nedeniyle neredeyse donakalmıştı.

korku
affright
korku
dismay
korku
awe

I think it's awesome. - Bunun korkunç olduğunu düşünüyorum.

Let me show you something really awesome. - Sana gerekten korkunç bir şey göstereyim.

korku
dray
korku
consternation
korku
reassure
korku
the fear of
korku
scare

Tom is scared of ghosts. - Tom hayaletlerden korkuyor.

To tell you the truth, I am scared of heights. You are a coward! - Gerçeği söylemek gerekirse. Ben yükseklikten korkuyorum, Sen bir korkaksın!

korku
trepidation
korku
phobia
korku
Gothic
korku
alarm

I didn't want to alarm you. - Seni korkutmak istemedim.

She gave a small cry of alarm and fled to the bathroom. - O küçük bir korku çığlığı attı ve banyoya kaçtı.

korku
funk
korku
fear, fright, dread; alarm, anxiety, care; danger, threat, menace; phobia
korku
bugaboo
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение korkunun в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Korku
(Osmanlı Dönemi) HELEL
Korku
endişe
Korku
havil
Korku
(Osmanlı Dönemi) HELA'
Korku
(Hukuk) HAVF
Korku
(Osmanlı Dönemi) ŞEHM
Korku
(Osmanlı Dönemi) HAYLA'
korku
Kaygı, üzüntü: "İçlerinde görünmez bir bozukluk korkusuyla sıra sağlamlara geldi."- R. N. Güntekin
korku
Kötülük gelme ihtimali, tehlike, muhatara
korku
Kalp çarpıntısına ve tam bir halsizlik belirtilerine sebep olan bir hal
korku
Kaygı, üzüntü
korku
Bir tehlike veya bir tehlike düşüncesi karşısında uyanan kaygı duygusu: "Yarı çocuk kalbimde korku, kapıya yaklaştıkça büyüyor."- Y. Z. Ortaç
korku
Gerçek veya beklenen bir tehlike ile yoğun bir acı karşısında uyanan ve coşku, beniz sararması, ağız kuruması, kalp ve solunum hızlanması gibi belirtileri olan veya daha karmaşık fizyolojik değişmelerle kendini gösteren duygu
korku
Bir tehlike veya bir tehlike düşüncesi karşısında uyanan kaygı duygusu
korkunun
Избранное