konusu

listen to the pronunciation of konusu
Турецкий язык - Английский Язык

Определение konusu в Турецкий язык Английский Язык словарь

konu
subject

I tried to change the subject. - Konuyu değiştirmeye çalıştım.

Marriage isn't a subject that interests young people. - Evlilik genç insanları ilgilendiren bir konu değildir.

konu
topic

Our topic of the week is: _____. - Haftanın konusu: _____.

The conversation moved on to other topics. - Konuşma diğer konulara geçti.

konu
matter

I would like to talk with you about this matter. - Bu sorun hakkında seninle konuşmak istiyorum.

They are matters which we need to discuss. - Onlar tartışmamız gereken konular.

konu
(Hukuk) issue

Let us turn now to the fundamental issue. - Şimdi temel konuya dönelim.

The convention voted on the issue sixty times. - Kongre, konuyla ilgili altmış kez oylandı.

konusu geçmek
be mentioned
konusu insan olan ilimler
the humanities
konusu kalmayan karşılıklar
(Ticaret) provisions no longer required
konusu olmak
be a subject for
konusu olmak
be a subject of
konuşma konusu olan mesele
case in point
konu
point

I differ from you on that point. - Ben o konuda seninle aynı fikirde değilim.

I couldn't get the point of his speech. - Konuşmasının konusunu anlayamadım.

söz konusu
in question

Tom told the police that Mary had eaten at the restaurant in question before she died. - Tom polise Mary'nin ölmeden önce söz konusu restoranda yemek yediğini söyledi.

His success is in question. - Onun başarısı söz konusudur.

söz konusu
said

The management said that a wage increase was out of the question. - Yönetim, ücret artışının söz konusu olmadığını söyledi.

Tom said it was out of the question. - Tom bunun söz konusu olmadığını söyledi.

alay konusu
laughingstock
dava konusu
cause
iddia konusu şey
submission
konu
subject , topic
konu
affair

The affair cost me many sleepless nights. - Konu bana birçok uykusuz gecelere mal oldu.

I have nothing to do with the affair. - Bu konu ile bir ilgim yok.

konu
theme

I've kept a blog before. I didn't really have a set theme; I just blogged about whatever happened that day. - Ben daha önce bir blog tuttum. Gerçekten belirli bir konum yoktu; Sadece o gün olan herhangi bir şeyi blogladım.

What's the theme of the novel? - Romanın konusu nedir?

konu
heading
konu
subject, topic, matter
konu
scope

This subject is not within the scope of our study. - Bu konu bizim çalışma kapsamında değildir.

konu
{i} head

Tom's speech was full of double entendres, most of which went over his audience's head. - Tom'un konuşması çift anlamlı sözlerle doluydu. Bunların çoğunu seyirci anlamadı.

Paradoxically, the President of Turkey is the de jure head of state but has no legal role in government. - Türkiye Cumhurbaşkanı, paradoksal bir biçimde hukuken devletin başı olmasına rağmen hükümet içinde yasal bir konumu yoktur.

alay konusu olmak
become an object of derision
bahis konusu
(Kanun) in question
dava konusu
matter in dispute
dava konusu
(Kanun) subject
gündem konusu
agenda topic
konu
(Politika, Siyaset) area

Research in this area is somewhat equivocal. - Bu konuda yapılan araştırma oldukça şüpheli.

They want to talk to you about areas of mutual interest. - Onlar karşılıklı ilgi alanları konusunda sizinle konuşmak istiyorlar.

konu
score
konu
object

I have no objection to paying a special fee if it is necessary. - Gerekirse özel bir ücret ödeme konusunda herhangi bir itirazım yok.

His book became an object of criticism. - Onun kitabı eleştiri konusu haline geldi.

konu
(Bilgisayar) re
merak konusu
riddle
merak konusu
enigma
merak konusu
puzzler
merak konusu
mystery
merak konusu
puzzlement
merak konusu
problem
merak konusu
conundrum
sigorta konusu
(Sigorta) subject matter of insurance
söz konusu
the point in question
söz konusu
on the nail
söz konusu
being talked about
söz konusu değil
there is no question
söz konusu olamaz
out of question
söz konusu olmak
be discussed
söz konusu olmak
(Kanun) be in question
söz konusu olmamak
be out
tez konusu
thesis subject
konu
subject matter

Rote learning might help you to pass exams, but it's no guarantee that you'll really understand the subject matter. - Ezbere öğrenme sınavları geçmenizde fayda sağlayabilir ama konuyu gerçekten anlayacağınızın teminatı değildir.

konu
shebang
konu
business

Shall we shoot the breeze for a while before talking business? - İşten konuşmadan önce biraz gevezelik edelim mi?

I was just talking to him. Talking to him about what? That's none of your business. - Sadece onunla konuşuyordum. Onunla ne hakkında konuşuyordun? O seni ilgilendirmez.

konu
res

He responded to a speech of welcome. - Bir karşılama konuşmasını yanıtladı.

Research in this area is somewhat equivocal. - Bu konuda yapılan araştırma oldukça şüpheli.

konu
text

Mary's phone was confiscated because she was caught texting during class. - Ders anında mesajlaşırken yakalandığı için Mary'nin cep telefonuna el konuldu.

There's not so much text in this book. - Bu kitapta o kadar çok konu yok.

konu
question

A trip to America this summer is out of the question. - Bu yaz Amerika'ya bir yolculuk söz konusu değil.

Without a passport, leaving a country is out of the question. - Bir pasaport olmadan, bir ülkeyi terk etmek söz konusu değildir.

Konu
the subject
ana faaliyet konusu
Core business
eser; yapılmış şey; istisna akdinin konusu
work, the things that were done, the subject of contractual exclusions
konu
{i} argument

Tom hasn't talked to me since we had that argument. - O tartışmayı yaptığımızdan beri Tom benimle konuşmadı.

The argument presented in Doyle's study was first published as a white paper on drug-related crimes. - Uyuşturucu ile ilgili suçlar konusunda Doyle'nin çalışmasında sunulan argüman bir beyaz kağıt olarak ilk kez yayımlandı.

konu
hot topic
söz konusu
Subject, question, topic
Schengen Bilgi Sisteminde yardım teklifine konu kişi hakkında uyarı konusu
(Hukuk) issue an alert for the requested person in the Schengen Information System (SIS) (to)
alay konusu
standing jest
alay konusu
mock
alay konusu
joke

We're a complete joke. - Biz tam bir alay konusuyuz.

They're a complete joke. - Onlar tam bir alay konusu.

alay konusu
object of derision
alay konusu etmek
(deyim) hold up to scorn
alay konusu etmek
(deyim) hold up to ridicule
alay konusu olan
derisory
alay konusu olan
derisive
alay konusu olmak
to become the butt off ridicule, to become an object of derision
alay konusu olmak
be the derision of smb
alay konusu tip
patsy
alay konusu yapmak
ridicule
anlaşmazlık konusu
bone
anlaşmazlık konusu
a bone of contention, object at issue
araştırma konusu
study
bahis konusu
subject of discussion
bahis konusu mesele
matter for discussion
bahis konusu olmak
be under discussion
dava konusu
subject matter
dava konusu olabilir
litigious
dava konusu olabilir
actionable
ilgi konusu
point of interest
kendini alay konusu yapmak
expose oneself to ridicule
konu
thing

Professor Brown explains things very well. - Profesör Brown konuları çok iyi açıklıyor.

I don't like to leave things up in the air. - Konuları sallantıda bırakmayı sevmiyorum.

konu
subject, topic; matter; theme
miras konusu olabilen eşyalar
(Kanun) caduca
miras konusu olabilen şeyler
(Kanun) hereditament
psikolojik harp konusu
(Askeri) psychological warfare theme
repo konusu menkul değerler
(Ticaret) securities subject to repo
söz konusu
topic
söz konusu
1. person or thing being talked of. 2. (person, thing) being talked of, under consideration
söz konusu
subject
söz konusu
question

A trip to America is out of the question. - Amerika'ya bir yolculuk söz konusu değil.

Traveling abroad is out of the question. - Yurt dışında seyahat söz konusu değil.

söz konusu değil
out of question
söz konusu değil
not applicable
söz konusu değişiklik
respective alteration
söz konusu edilemez
(Konuşma Dili) beside the mark
söz konusu edilemez
(Konuşma Dili) beside the point
söz konusu etmek
drag
söz konusu etmek
to discuss
söz konusu mesele
point at issue
söz konusu olamaz
out of the question
söz konusu olan
at issue
söz konusu olan sorun
the case in point
söz konusu olmak
be on the carpet
söz konusu yapmak
drag in
söz konusu şey
matter for discussion
sözleşme konusu üretim süreci
(Hukuk) contract process
sözleşme konusu ürün
(Hukuk) contract product
sözleşme konusu ürünler pazarı
(Hukuk) relevant market for the contract products
tartışma konusu
moot point
tartışma konusu
point at issue
tartışma konusu
contention
tartışma konusu
bone
tartışma konusu dava
moot case
tekrar söz konusu etme
recurrence
yasa konusu
the subject of legislation
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение konusu в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Konu
sermaye
Konu
süje
Konu
mevzu

Konuşmasının muhtevası, mevzu ile alakalı değildir. - Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.

Konu
sayfa
bahis konusu
Söz konusu
konu
Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu: "Öğretmenimizin verdiği konuları manzum yazardım."- Y. Z. Ortaç. Üzerinde konuşulan şey, bahis: "Daha fazla tafsilata girmeyi bugün zararlı gördüğüm için bu konuda susacağım."- B. Felek
konu
Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu
konu
Üzerinde konuşulan şey, bahis
konu
(Osmanlı Dönemi) bahis
söz konusu
Sözü edilen, üzerinde konuşulan şey, bahis konusu, bahis mevzusu, mevzuubahis
söz konusu olmak
Üzerinde konuşulmak, bahis konusu olmak
Английский Язык - Турецкий язык

Определение konusu в Английский Язык Турецкий язык словарь

tartışma konusu olan dava
(Kanun) moot case
konusu
Избранное