konuşamayan

listen to the pronunciation of konuşamayan
Турецкий язык - Английский Язык
speechless
{a} not having power to speak, dumb
Destitute or deprived of the faculty of speech
not speaking; not knowing what to say; silent, especially due to surprise, amazement, etc
unable to speak temporarily; "struck dumb"; "speechless with shock
Not speaking for a time; dumb; mute; silent
unable to speak temporarily; "struck dumb"; "speechless with shock"
If you are speechless, you are temporarily unable to speak, usually because something has shocked you. Alex was almost speechless with rage and despair. unable to speak because you feel very angry, upset etc speechless with
{s} temporarily unable to speak due to a strong emotion, tongue-tied, dumbfounded; mute, dumb; characterized by lack of speech, silent
konuş
speak

She doesn't speak to me. - O benimle konuşmuyor.

I don't speak Japanese. - Japonca konuşamıyorum.

konuş
{f} spoke

The policeman spoke to a man on the street. - Polis bir adamla sokakta konuştu.

In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans. - Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.

konuş
{f} commune
konuş
(Tıp) conus
konuş
talk to

Mary was lonely because the other students didn't talk to her. - Diğer öğrenciler onunla konuşmadığından dolayı Mary yalnızdı.

She tends to talk too much. - Çok konuşmaya eğilimlidir.

konuş
{f} talk

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

Don't talk with your mouth full. - Ağzın doluyken konuşma.

konuş
commune with
konuş
spoke out
konuş
speak out

You can speak out freely here. - Sen burada özgürce konuşabilirsin.

You need to speak out. - Senin konuşman gerekiyor.

konuş
{f} spoken

In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans. - Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.

It isn't a surprise that English is the world's most spoken language. - Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.

konuş
spoke to
konuş
speak to

How dare you speak to me like that? - Sen benimle nasıl böyle konuşabilirsin?

She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood. - O, kötü bir ruh hali içerisinde olması dolayısıyla seninle konuşmayı reddedebilir.

konuş
spoken out
konuş
{f} tongue

By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek. - Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.

Brent is an American, but he speaks Japanese as if it were his mother tongue. - Brent bir Amerikalı, ama o sanki onun ana diliymiş gibi Japonca konuşuyor.

konuş
{f} talked

They talked during the movie. - Film sırasında konuştular.

We always talked about a lot of things after school. - Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.

konuş
{f} talking

What're you talking about? - Ne hakkında konuşuyorsun?

Who were you talking with? - Kiminle konuşuyordun?

konuş
spoken to
konuş
{f} speaking

Don't be afraid to make mistakes when speaking English. - İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.

Speaking English is not easy. - İngilizce konuşmak kolay değildir.

konuş
discourse

In their discourse after dinner, they talked about politics. - Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.

konuş
placing, arrangement
konuş
(Askeriye) disposition, deployment
konuş
geol. location
konuş
intercede
konuş
converse

Passengers shall not converse with the driver while the bus is in motion. - Otobüs hareket halindeyken yolcular şoförle konuşmamalıdır.

I need someone with whom I can converse. - Konuşabileceğim birine ihtiyacım var.

sinirinden konuşamayan
inarticulate with rage
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение konuşamayan в Турецкий язык Турецкий язык словарь

konuş
Konma işi veya biçimi
konuş
Konum
konuş
Bütün imkânlar göz önünde tutularak kara, hava ve deniz birliklerinin yerleştirilmesi biçimi
konuşamayan
Избранное