konuşabilir

listen to the pronunciation of konuşabilir
Турецкий язык - Английский Язык
conversational
of, relating to, or in the style of a conversation; informal and chatty
Conversational means relating to, or similar to, casual and informal talk. His father wanted him to learn conversational German
A communication model where two distributed applications exchange information by way of a conversation; typically one application starts (or allocates) the conversation, sends some data, and allows the other application to send some data Both applications continue in turn until one decides to finish (or de-allocate) The conversational model is a synchronous form of communication
Pertaining to conversation; in the manner of one conversing; as, a conversational style
The attribute of communication that is described by sending data to and receiving data from another component in an iterative fashion without return to the OLTP monitor until the whole application thought is completed; the salient feature of this form of execution is that each "receive" after the first puts the process in a state of suspension until the component being addressed responds
characteristic of informal spoken language or conversation; "wrote her letters in a colloquial style"; "the broken syntax and casual enunciation of conversational English"
involving a two-way exchange of messages, such as between a client and a server
{s} of or pertaining to a conversation
konuş
speak

I don't speak Japanese. - Japonca konuşamıyorum.

John can't speak French well. - John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.

konuş
{f} spoke

It isn't a surprise that English is the world's most spoken language. - Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.

In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans. - Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.

konuş
{f} commune
konuş
(Tıp) conus
konuş
talk to

Mary was lonely because the other students didn't talk to her. - Diğer öğrenciler onunla konuşmadığından dolayı Mary yalnızdı.

I want to talk to your uncle. - Amcanla konuşmak istiyorum.

konuş
{f} talk

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

Do not talk with your mouth full. - Ağzın doluyken konuşma.

konuş
commune with
konuş
spoke out
konuş
speak out

You can speak out freely here. - Sen burada özgürce konuşabilirsin.

Better to remain silent and be thought a fool than to speak out and remove all doubt. - Sessiz kalmak ve bir aptal olarak düşünülmek bütün şüpheyi açıkça konuşmak ve gidermekten daha iyidir.

konuş
{f} spoken

Which language is spoken in the U.S.A.? - ABD'de hangi diller konuşuluyor?

In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans. - Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.

konuş
spoke to
konuş
speak to

How dare you speak to me like that? - Sen benimle nasıl böyle konuşabilirsin?

She doesn't speak to me. - O benimle konuşmuyor.

konuş
spoken out
konuş
{f} tongue

By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek. - Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.

Brent is an American, but he speaks Japanese as if it were his mother tongue. - Brent bir Amerikalı, ama o sanki onun ana diliymiş gibi Japonca konuşuyor.

konuş
{f} talked

They talked during the movie. - Film sırasında konuştular.

In the tent we talked and talked. - Çadırda sürekli konuştuk.

konuş
{f} talking

Who were you talking with? - Kiminle konuşuyordun?

Who were you talking to? - Kiminle konuşuyordun?

konuş
spoken to
konuş
{f} speaking

Speaking English is not easy. - İngilizce konuşmak kolay değildir.

I'm not very good at speaking Arabic. - Çok iyi Arapça konuşamıyorum.

konuş
discourse

In their discourse after dinner, they talked about politics. - Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.

konuş
placing, arrangement
konuş
(Askeriye) disposition, deployment
konuş
geol. location
konuş
intercede
konuş
converse

Passengers shall not converse with the driver while the bus is in motion. - Otobüs hareket halindeyken yolcular şoförle konuşmamalıdır.

I need someone with whom I can converse. - Konuşabileceğim birine ihtiyacım var.

ıngilizce konuşabilir misiniz
Do you speak English
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение konuşabilir в Турецкий язык Турецкий язык словарь

konuş
Konma işi veya biçimi
konuş
Konum
konuş
Bütün imkânlar göz önünde tutularak kara, hava ve deniz birliklerinin yerleştirilmesi biçimi
konuşabilir
Избранное