Sami spent her life controlling million-dollar deals.
- Sami hayatını milyon dolarlık anlaşmaları kontrol ederek geçirdi.
We should check the spread of the disease.
- Biz hastalığın yayılmasını kontrol etmeliyiz.
Hope is when you suddenly run to the kitchen like a mad man to check if the empty chocolate cookie box you just finished an hour ago is magically full again.
- Ümit; bir saat önce bitirdiğin çikolatalı çörek kutusunun sihirle tekrar dolup dolmadığını kontrol etmek için çılgın bir adam gibi birdenbire mutfağa doğru koştuğundadır.
Tom wants you to check it out.
- Tom bunu kontrol etmeni istiyor.
I can't wait to check it out.
- Onu kontrol etmek için sabırsızlanıyorum.
Some things in life are beyond our ability to control.
- Hayatta bazı şeyler kontrol etme yeteneğimizin ötesindedir.
Anger is hard to control.
- Öfkeyi kontrol etmek zordur.
I have trouble controlling my emotions.
- Duygularımı kontrol etmekte zorlanıyorum.
The next four to six weeks are crucial in controlling the massive Ebola outbreak.
- Önümüzdeki 4 ila 6 hafta, büyük Ebola salgınını kontrol etmekte çok önemlidir.
Aliens controlled Earth's progress in secret.
- Yabancılar gizlice Dünya'nın ilerlemesini kontrol etti.
Tom wanted to hit Mary, but he controlled himself.
- Tom Mary'ye vurmak istedi ama kendini kontrol etti.
Tom checked his rearview mirror before pulling out into traffic.
- Tom trafiğe çıkmadan önce dikiz aynasını kontrol etti.
Tom started the coffee brewing, then checked his email.
- Tom kahve demlemeye başladı, sonra epostasını kontrol etti.