Translating this text will be very easy.
- Bu metni çevirmek çok kolay olacak.
Speaking English is not easy.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
I was easily taken in by his smooth talk.
- Onun yumuşak konuşmasıyla kolaylıkla içeri alındım.
This zipper doesn't zip smoothly.
- Bu fermuar kolayca kapanmıyor.
This book is written in simple English, so it's easy to read.
- Bu kitap basit bir İngilizceyle yazılmış. Bu nedenle okuması kolaydır.
It was not so simple to write a letter in English.
- İngilizce bir mektup yazmak böyle kolay değildi.
I found the problem uncomplicated.
- Ben sorunu kolay buldum.
That cocktail is sweet and easy to drink.
- O kokteyl tatlı ve içmesi kolay.
It's easy to make and it's cheap.
- Yapması kolaydır ve ucuzdur.
Speaking Esperanto is so easy that sometimes it requires a real effort.
- Esperanto konuşmak o kadar kolaydır ki bazen gerçek bir çaba gerektirir.
All the other languages are easier than Uighur.
- Diğer tüm diller Uygurca'dan daha kolaydır.
When rain's fallen and the soil is moist, it becomes easier to pull out weeds.
- Yağmur yağarsa ve toprak nemli olursa, otları çekmek daha kolay olur.
The soldiers on the boats would be easy targets.
- Teknelerdeki askerler kolay hedefler olacaktı.
I figured it would be easy to do.
- Bunu yapmanın kolay olacağını düşündüm.
We're all vulnerable.
- biz hepimiz kolay inciniriz.
Children are so vulnerable.
- Çocuklar çok kolay incinir.
Cleaning up after the party was no picnic.
- Partiden sonra ortalığı toparlamak kolay değildi.
I was young and impressionable at that time.
- O zamanlar genç ve kolay etkilenendim.