Tekstil fabrikasının pencereleri demir çubuklarla donatılmış bu yüzden fabrikada yangın çıktığında işçilerden çoğu öldü.
- The textile factory's windows are fitted with iron bars so when a fire broke out inside the factory, most of the workers died.
Bariyerde biletini göster.
- Show your ticket at the barrier.
Ellerini bir kalıp sabunla yıka.
- Wash your hands with a bar of soap.
Ben kalıptan çok, sıvı sabunu tercih ederim.
- I prefer soap as a liquid rather than a bar.
Kapıyı sürgüleyip kilitledik.
- We barred the door and locked it.
İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
- An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
Seni demir parmaklıklar ardında görmek istiyorum.
- I want you behind bars.
Mahkûm iki aydır parmaklıklar arkasındaydı.
- The prisoner was behind bars for two months.
Ben kollarımı zar zor oynatabiliyorum.
- I can barely move my arms.
Ben deneyimimden biliyorum; yalın ayak futbol oynamak kötü bir fikir. Kolayca kırık ayak parmaklarınla son verebilirsin.
- I know from experience; playing soccer barefoot is a bad idea. You could easily end up with broken toes.
As soon as work is over, he makes a beeline for the pub.
- Sobald die Arbeit beendet ist, geht er schnurstracks in die Kneipe.
Let's race to the pub!
- Lass uns bis zur Kneipe um die Wette rennen!