My job is to forgive you, which I do.
- Benim işim seni affetmektir, ki onu yaparım.
My grandfather is so fond of reading that not a day passes in which he doesn't open a book.
- Babam okumaya o kadar düşkündür ki onun kitap açmadığı bir gün geçmez.
Yesterday I ran into Yamada, whom I hadn't seen in years.
- Dün Yamada'ya rastladım, ki onu yıllardır görmemiştim.
It was so foggy I couldn't tell who it was.
- O kadar sisliydi ki onun kim olduğunu söyleyemedim.
That guitar is so expensive that I can't buy it.
- O gitar o kadar pahalı ki onu satın alamam.
This is so heavy a box that I can't carry it.
- Bu o kadar ağır bir kutu ki onu taşıyamam.
Yesterday I ran into Yamada, whom I hadn't seen in years.
- Dün Yamada'ya rastladım, ki onu yıllardır görmemiştim.
I regret to say that he is ill in bed.
- Ne yazık ki o yatakta hastaydı.
My brother was so absorbed in reading that he did not notice me when I entered the room.
- Erkek kardeşim okumaya öylesine dalmıştı ki odaya girdiğimde beni farketmedi.
Pride tends to develop into hubris, which is close kin to madness.
- Gurur, kibre dönme eğilimindedir; ki o da deliliğin yakın akrabasıdır.
She sang a song, the title of which I did not know.
- O bir şarkı söyledi, ki onun adını bilmiyordum.