Mary thinks that looks are more important than personality.
- Mary görünüşlerin kişilikten daha önemli olduğunu düşünüyor.
Yoshio resembles his mother in personality and his father in appearance.
- Yoshio kişilik olarak annesine ve görünüş olarak babasına benziyor.
She has a character defect.
- Onda kişilik sorunu var.
He is a man of character.
- O kişilikli bir insandır.
The reason I prefer to go to Japan is that the people in Japan are hardworking and have honest personalities.
- Japonya'ya gitmek istemeyi tercih etmemin sebebi onların çalışkan ve dürüst kişilikleridir.
There was room for one person in the car.
- Arabada bir kişilik yer vardı.