keşfetme

listen to the pronunciation of keşfetme
Турецкий язык - Английский Язык
(Bilgisayar) explore

He hopes to explore the uninhabited island. - Issız adayı keşfetmeyi umuyor.

Mary has gone off to explore the mountain. - Mary dağı keşfetmeye gitti.

uncovering
scouting
strike
espial
keşfetmek
explore

Children like to explore. This can be dangerous. - Çocuklar keşfetmekten hoşlanırlar. Bu tehlikeli olabilir.

The scientists used a bathysphere to explore the depths of the ocean. - Bilim adamları okyanusun derinliklerini keşfetmek için bir batisfer kullandılar.

keşfetmek
{f} discover

We have yet to discover an effective remedy for cancer. - Biz hâlâ kanser için etkili bir tedavi keşfetmek zorundayız.

The role of the historian is less to discover and catalog documents than to interpret and explain them. - Tarihçinin rolü daha az keşfetmek ve onları çevirmek ve açıklamak yerine belgelerin kataloğunu hazırlamaktır.

keşfetmek
find out
keşfetmek
find
keşfetmek
{f} detect
keşfetmek
expose
keşfetmek
disclose
keşfetmek
scry
keşfetmek
turn up
keşfetmek
trace
keşfetmek
reconnoiter
keşfet
descry
keşfet
{f} reconnoitering
keşfet
{f} scout
keşfet
suss out
keşfet
discover

He discovered a new star. - Yeni bir yıldız keşfetti.

An intellectual is a person who has discovered something more interesting than sex. - Bir aydın, seksten daha ilginç bir şey keşfetmiş bir kişidir.

keşfet
{f} scouting
keşfet
{f} exploring

I am looking forward to exploring this country and having many adventures. - Bu ülkeyi keşfetmeyi ve bir sürü macera yaşamayı sabırsızlıkla bekliyorum.

He enjoys exploring remote areas. - Uzak bölgeleri keşfetmekten hoşlanır.

keşfet
explore

He hopes to explore the uninhabited island. - Issız adayı keşfetmeyi umuyor.

He wants to explore the uninhabited island. - O, ıssız ada keşfetmek istiyor.

keşfet
reconnoiter
keşfetmek
devise
keşfetmek
put one's finger on
keşfetmek
crack
keşfetmek
guess
keşfetmek
to discover

The role of the historian is less to discover and catalog documents than to interpret and explain them. - Tarihçinin rolü daha az keşfetmek ve onları çevirmek ve açıklamak yerine belgelerin kataloğunu hazırlamaktır.

He risked his whole fortune to discover new oil fields. - Yeni petrol sahalarını keşfetmek için tüm servetini riske attı.

keşfetmek
discovering

Learning another language means discovering a new world. - Başka bir dil öğrenmek, yeni bir dünya keşfetmek demektir.

keşfet
descried
keşfet
ascertain
keşfet
reconnoitre
keşfet
sussout
keşfetmek
scout
keşfetmek
search out
keşfetmek
hit off
keşfetmek
dig out
keşfetmek
descry
keşfetmek
cipher out
keşfetmek
to discover (something new); to find out (a secret)
keşfetmek
work out
keşfetmek
study out
Турецкий язык - Турецкий язык
Keşfetmek işi
Keşfetmek
(Osmanlı Dönemi) HASR
keşfetmek
Var olduğu bilinmeyen bir şeyi bulmak
keşfetmek
Var olduğu bilinmeyen bir şeyi bulmak: "İki genç kadın, birbirlerini keşfeden iki yalnız çocuk gibi memnundular."- H. E. Adıvar
keşfetme
Избранное