Tom was happy and carefree.
- Tom mutlu ve kaygısızdı.
She's fun, carefree, smart, full of surprises.
- O eğlenceli, kaygısız, akıllı, sürprizlerle dolu.
The young girl laughed carelessly.
- Genç kız kaygısızca kahkaha attı.
Tom said he thought I seemed unconcerned.
- Tom kaygısız göründüğümü düşündüğünü söyledi.
It may not appeal to some, but I prefer to remain a salaried man; I don't have to worry so much about making both ends meet.
- Bazı insanların ilgisini çekmeyebilir fakat maaşlı bir adam kalmayı tercih ediyorum; Geçinmek için çok fazla kaygılanmak zorunda değilim.
There's no reason to worry.
- Kaygılanmak için hiç bir neden yok.
The bliss was often interrupted by anxiety.
- Mutluluk sık sık kaygı ile kesildi.
Anxiety about immigration is one of the reasons why Great Britain voted to leave the European Union.
- Göç ile ilgili kaygı Büyük Britanya'nın Avrupa birliğinden ayrılmak için oy verme nedenlerinden biridir.
My mother is carefree, cheerful and good-natured.
- Annem, kaygısız, neşeli ve iyi huyludur.
He is free from care.
- Onun hiçbir kaygısı yok.
I must admit, I have some misgivings about your plan.
- İtiraf etmeliyim, senin planın hakkında bazı kaygılarım var,
Tom tried to hide his concern.
- Tom kaygısını saklamaya çalıştı.
The biggest concern is cost.
- En büyük kaygı ücret.
It is preoccupation with possession, more than anything else, that prevents men from living freely and nobly.
- Bu, başka her şeyden daha fazla, insanların özgürce ve mertçe yaşamasını engelleyen mülk ile ilgili kaygıdır.