Those two departments are sometimes at odds with each other.
- Bu iki bölüm bazen birbiriyle kavgalıdır.
Layla was angry with all white people.
- Leyla bütün beyaz insanlarla kavgalıydı.
He was expelled from school for fighting.
- Kavga ettiği için okuldan kovuldu.
Tom always seems to be fighting.
- Tom her zaman kavga ediyor gibi görünüyor.
Tom and Mary quarrel almost every day.
- Tom ve Mary hemen hemen her gün kavga ederler.
Siblings should not quarrel.
- Kardeşler kavga etmemelidir.
I don't know why they are fighting.
- Neden kavga ettiklerini bilmiyorum.
Border fights were common.
- Sınır kavgaları yaygındı.
Everybody row in concert!
- Konserde herkes kavgaya karıştı!
Watch out for rowdy or drunk customers.
- Kavgacı ya da sarhoş müşterilere dikkat edin.
The argument ended in a fight.
- Tartışma kavga ile sona erdi.
I agree with you, so there's no need to be so argumentative.
- Sana katılıyorum, o yüzden bu kadar kavgacı olmaya gerek yok.
I really don't want a battle.
- Gerçekten bir kavga istemiyorum.
Dan triggered a brawl between Matt and Linda.
- Dan, Matt ve Linda arasında bir kavgayı tetikledi.
A brawl broke out between Dan and a co-worker.
- Dan ve bir çalışan arasında kavga patlak verdi.
The chief of police told reporters that both a member of the public and a police officer had been injured in last night's altercation.
- Polis şefi muhabirlere verdiği demeçte, dün gece çıkan kavgada hem bir vatandaş hem de bir polis memuru yaralandığını söyledi.
Sami was involved in the altercation.
- Sami kavgaya karıştı.
He quarreled with his own self.
- O kendi kendine kavga etti.
Tom quarreled with Mary.
- Tom, Mary'yle kavga etti.
Those two departments are sometimes at odds with each other.
- Bu iki bölüm bazen birbiriyle kavgalıdır.
Wow, you're really in a bad mood. Don't get scrappy.
- Vay, gerçekten berbat bir ruh halindesin. Kavgacı olma.