I'm hesitant to do that.
- Bunu yapmakta kararsızım.
Tom seemed to be a little hesitant.
- Tom biraz kararsız görünüyordu.
Tom told me Mary was emotionally unstable.
- Tom bana Mary'nin duygusal yönden kararsız olduğunu söyledi.
Layla was extremely unstable.
- Leyla son derece kararsızdı.
Tom looks indecisive.
- Tom kararsız görünüyor.
Tom and Mary are both indecisive.
- Tom ve Mary her ikisi de kararsız.
Thirteen percent remain undecided.
- Yüzde on üçü kararsız kalıyor.
Thirteen percent were undecided.
- Yüzde on üçü kararsızdı.
Tom still looks doubtful.
- Tom hala kararsız görünüyor.
Tom is uncertain what he should do.
- Tom ne yapması gerektiği konusunda kararsız.
He seemed vague about what he wanted to do.
- O, yapmak istediği şey hakkında kararsız görünüyordu.
He explained later how he made this decision.
- Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.
I made a decision to study abroad.
- Yurtdışında okumaya karar verdim.
I made a snap judgment.
- Bir gıyabi karar verdim.
It was a judgment call.
- Kanaate dayalı bir karardı.
He was quite decided in his determination.
- O, niyetinde oldukça kararlıydı.
Tom has strong determination.
- Tom'un güçlü bir kararlılığı var.
Tomorrow, the verdict for Tom will be announced.
- Yarın Tom için mahkeme kararı açıklanacak.
Tom showed no reaction to the verdict.
- Tom karara hiçbir tepki göstermedi.
We will vote to decide the winner.
- Kazanana karar vermek için oy kullanacağız.
Anxious for a quick decision, the chairman called for a vote.
- Hızlı bir karar için endişeli olduğundan, başkan bir oy için çağrıda bulundu.
I don't agree with your conclusions.
- Ben senin kararlarını onaylamıyorum.
That's your conclusion, not mine.
- O, benim değil senin kararın.
I've decided to write 20 sentences a day on Tatoeba.
- Tatoeba'da günde 20 cümle yazmaya karar verdim.
I've decided to write 20 sentences every day on Tatoeba.
- Tatoeba'da her gün 20 tane cümle yazmaya karar verdim.
They resolved to work harder.
- Daha sıkı çalışmaya karar verdiler.
She resolved to work as a volunteer.
- O, gönüllü olarak çalışmaya karar verdi.
The jealousy is starting to darken Tom's mind.
- Kıskançlık, Tom'un zihnini karartmaya başlıyor.
At the end of April, the water of the Yellow River had darkened.
- Nisan ayının sonunda, Sarı Nehrin suyu karardı.
Tom dimmed the lights.
- Tom ışıkları kararttı.
Could you dim the lights a little?
- Işıkları biraz karartır mısın?
Were the sun to rise in the west, she would not change her resolution.
- Güneş batıdan doğsada, o kararından vazgeçmez.
The resolution was not approved immediately.
- Karar hemen onaylanmadı.
I'm finding it difficult deciding on which one to buy.
- Hangisini alacağıma karar vermeyi zor buluyorum.
We're finding it difficult deciding on which one to buy.
- Hangisini alacağımıza karar vermeyi zor buluyoruz.
At the end of April, the water of the Yellow River had darkened.
- Nisan ayının sonunda, Sarı Nehrin suyu karardı.
The sky suddenly darkened yesterday afternoon.
- Dün öğleden sonra gökyüzü aniden karardı.
I have absolute confidence in your judgement.
- Senin kararına mutlak güvenim var.
Quick judgements are dangerous.
- Hızlı kararlar tehlikelidir.
It doesn't make much sense to me, but Tom has decided not to go to college.
- Bana pek mantıklı gelmiyor fakat Tom koleje gitmemeye karar verdi.
Living the kind of life that I live is senseless and depressing.
- Benimki gibi bir hayat yaşamak manasız ve iç karartıcı.