karşısı

listen to the pronunciation of karşısı
Турецкий язык - Английский Язык
Opposite
karşı
{e} against

Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her. - Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.

I am against this project. - Ben bu projeye karşıyım.

karşı
{e} versus

The exchange rate of the dollar versus the euro has declined. - Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.

karşı
{s} opponent

He doesn't stand a chance against his opponent. - Onun rakibine karşı bir şansı yok.

Lincoln welcomed his old political opponent. - Lincoln eski siyasi rakibini karşıladı.

karşı
{s} contrary

There is no evidence to the contrary. - Hiçbir karşıt kanıt yoktur.

karşı
opposite; against; contrary; discordant; facing; toward, towards, to opposite side
karşı
opposite

His house is on the opposite side of the street. - Onu evi caddenin karşı tarafında.

Their house is just opposite the bus stop. - Onların evi otobüs durağının tam karşısında.

karşı
counter

The policeman discovered counterevidence. - Polis karşı delili keşfetti.

There was no counterevidence. - Hiçbir karşı delil yoktu.

karşı
{e} towards

They behave towards Muslims in a way in which no Muslim would behave towards an unbeliever. - Onlar müslümanlara hiçbir müslümanın kâfire karşı davranmadığı şekilde davranıyorlar.

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

karşı
before

He said that he had met her a week before. - O,bir hafta önce onunla karşılaştığını söyledi.

I've met that girl before. - Daha önce o kızla karşılaştım.

karşı
{e} to
karşı
in spite of the fact that
karşı
(Bilgisayar) disagree

To be quite honest with you, I disagree with that statement. - Sana karşı oldukça dürüst olmak gerekirse, o açıklamaya katılmıyorum.

John Rutledge disagreed strongly. - John Rutledge şiddetle karşı çıktı.

karşı
(Biyokimya) trans

Let's compare the translation with the original. - Çeviriyi orijinali ile karşılaştıralım.

Let me compare the translation with the original. - Çeviriyi orjinali ile karşılaştırayım.

karşı
(Bilgisayar) remote
taban karşısı
antipod
karşı
in contrast

In contrast to yesterday, it isn't hot at all today. - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.

karşı
adverse
karşı
averse
karşı
derogative
karşı
to counter
karşı
opposed to

I'm sorry, but I am opposed to this project. - Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.

He's opposed to racial discrimination. - Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.

karşı
agains

I am against this project. - Ben bu projeye karşıyım.

Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her. - Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.

Karşı
(Tıp) ante
karşı
anti

Many people don't realize that antibiotics are ineffective against viruses. - Birçok kişi antibiyotiklerin virüslere karşı yararsız olduklarının farkında değiller.

Many people don't realize that antibiotics are ineffective against viral diseases. - Birçok kişi antibiyotiklerin virüs kaynaklı hastalıklara karşı etkisiz olduklarının farkında değil.

karşı
toward, to, for
karşı
against, as a cure for, as a countermeasure to
karşı
against, contrary to
karşı
con

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

When meeting a person for the first time, keep the conversation light. - Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.

karşı
toward

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

They behave towards Muslims in a way in which no Muslim would behave towards an unbeliever. - Onlar müslümanlara hiçbir müslümanın kâfire karşı davranmadığı şekilde davranıyorlar.

karşı
discordant
karşı
athwart
karşı
contra

Never contradict your elders. - Asla büyüklerinize karşı söz söylemeyin.

As far as Bob is concerned, anything goes. By contrast, Jane is very cautious. - Bob'a kalırsa, bir şey dönüyor. Buna karşılık, Jane çok dikkatli.

karşı
gainst
karşı
facing, in the direction of, toward
karşı
for

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

Do not forget to meet me at the station. - Beni istasyonda karşılamayı unutma.

karşı
counter-, anti-
karşı
opposing

The controversial proposal has caused an intense war of words between the two opposing parties. - Tartışmalı öneri, iki karşıt parti arasında yoğun bir söz savaşına neden oldu.

I am willing to go on record as opposing nuclear tests. - Nükleer testlere karşı açıklamaya hazırım.

karşı
facing

Tom is facing financial problems. - Tom mali sorunlarla karşı karşıya.

Tom is facing a few serious problems. - Tom birkaç ciddi sorunla karşı karşıya.

karşı
opposed

I'm sorry, but I am opposed to this project. - Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.

He's opposed to racial discrimination. - O, ırksal ayrımcılığa karşı çıktı.

karşı
repugnant
karşı
facing, opposite
karşı
derogate
karşı
with

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

Турецкий язык - Турецкий язык
anneç
annaç
karşı
Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı: "Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik."- R. H. Karay. Ön, kat, huzur: "İkisi birden müdürün karşısına çıkarlar."- Y. Z. Ortaç
Karşı
alın
karşı
Bulunan yere göre önde, ileride olan
karşı
Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi
karşı
Karşılık olarak, mukabil: "Bir ölüm haberine karşı ben, içimde bin ezinti, bin çöküntü duydum."- A. Ş. Hisar. İçin, hakkında: "Edebiyata karşı ilk alaka sizde nasıl ve ne zaman başladı?"- S. F. Abasıyanık. -e doğru: "Bir sabaha karşı yine çakal sesleriyle uyanmıştım."- S. F. Abasıyanık
karşı
Karşıt, zıt, muhalif
karşı
Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı
karşı
Doğru, sularında
karşı
İçin, hakkında
karşı
Yüzünü bir şeye doğru çevirerek
karşı
Ön, kat, huzur
karşı
Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi: "Karşımdaki kitap rafında eserlerim sırayla duruyor."- H. E. Adıvar
karşı
Karşılık olarak, mukabil
karşısı
Избранное