The news created a lot of confusion.
- Haber büyük karışıklık yarattı.
He disappeared, taking advantage of the confusion.
- O, karışıklıktan yararlanarak ortadan kayboldu.
Tom certainly came out of that mess smelling like a rose.
- Tom o karışıklıktan bir gül gibi kokarak çıktı.
I'm sorry for the mess.
- Karışıklık için üzgünüm.
Disorder prevails in the street.
- Sokakta karışıklık hüküm sürüyor.
He's here trying to stir up trouble.
- O, burada karışıklık çıkarmaya çalışıyor.
He's here trying to stir up trouble.
- O, burada karışıklık çıkarmaya çalışıyor.
There might've been a mix-up.
- Bir karışıklık olmuş olabilir.
After all the merrymaking, the apartment was in great disarray.
- Tüm eğlenceden sonra daire büyük bir karışıklık içindeydi.
There might've been a mix-up.
- Bir karışıklık olmuş olabilir.