Everybody was stunned.
- Herkesin ağzı açık kalmıştı.
In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
- Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
Words fly, texts remain.
- Söz uçar, yazı kalır.
We stayed overnight in Hakone.
- Bir geceliğine Hakone'de kaldık.
He stayed in New York for three weeks.
- O, üç hafta New York'ta kaldı.
I'm now staying at my uncle's.
- Şu an amcamın evinde kalıyorum.
Kentaro is staying with his friend in Kyoto.
- Kentaro, arkadaşıyla Kyoto'da kalıyor.
Let's quickly finish the remaining work and go out for some drinks.
- Kalan işi çabucak bitirelim ve dışarı biraz içmeye gidelim.
The reason both brothers gave for remaining bachelors was that they couldn't support both airplanes and a wife.
- Her iki erkek kardeşin bekar kalmak için ileri sürdüğü neden onların hem uçaklara hem de bir eşe bakamayacaklarıydı.
The backwardness of that country is well known.
- O ülkenin geri kalmışlığı iyi bilinir.
She is backward in expressing her opinion.
- O, fikrini ifade etmede geri kalmış.
I must adjust my watch. It's slow.
- Saatimi ayarlamalıyım. Geri kalmış.
The clock is ten minutes slow.
- Saat on dakika geri kalmış.
Tom's car's overdue for a service.
- Tom'un arabası bir hizmet için geç kalmış.
Wishing you a belated Happy Birthday.
- Sana geç kalmış mutlu bir doğum günü diliyorum.
He remains loyal to his principles.
- O, prensiplerine sadık kalıyor.
The problem remains to be solved.
- Sorun çözülmeden kalır.
I hate unfinished business.
- Yarım kalmış işten nefret ederim.
Tom doesn't like to leave anything unfinished.
- Tom bir şeyi yarım kalmış bırakmayı sevmiyor.
Tom and Mary rescued an orphaned kitten.
- Tom ve Mary yetim kalmış yavru bir kediyi kurtardı.
Tom is still baffled.
- Tom hâlâ şaşırıp kalmıştı.