These fragile items must be insured against all risks.
- Kırılabilir bu parçalar bütün risklere karşı sigortalanmalıdır.
Laura Ingalls grew up on the prairie.
- Laura Ingalls kırda büyüdü.
There were six sheep in the field.
- Kırsalda altı koyun vardı.
The field is full of wild flowers.
- Tarla kır çiçekleriyle dolu.
They lived in the countryside during the war.
- Savaş sırasında kırsalda yaşadılar.
The countryside is beautiful in the spring.
- Kırsal İlkbaharda güzeldir.
He broke his leg skiing.
- Kayak yaparken bacağını kırdı.
Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him.
- Jack kırdığı tabağı sakladı fakat küçük kız kardeşi onu gammazladı.
Tom fell and broke his arm.
- Tom düştü ve kolunu kırdı.
I broke my wrist when I fell on it.
- Üzerine düştüğümde bileğimi kırdım.
The field is full of wild flowers.
- Tarla kır çiçekleriyle dolu.
Tom and Mary picked some wildflowers by the river.
- Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.
Every summer I go to the countryside.
- Her yaz kırsala giderim.
Why do you think Tom prefers living in the country?
- Tom'un niçin kırsal alanda yaşamayı tercih ettiğini düşünüyorsun?
I saw the girls pick the wild flowers.
- Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.
Barsoom was the biggest Martian town. It had the fanciest saloon. It was the Wild, Wild Red.
- Barsoom en büyük Mars kentiydi. En süslü salona sahipti. Orası Vahşi, Vahşi Kırmızıydı.
Why do you think Tom prefers living in the country?
- Tom'un niçin kırsal alanda yaşamayı tercih ettiğini düşünüyorsun?
Every summer I go to the countryside.
- Her yaz kırsala giderim.
Tom looks forward to his lunchtime run, to break up the monotony of his working day.
- Çalışma günü monotonluğunu kırmak için Tom öğle vakti koşusuna can atıyor.
He got a broken jaw and lost some teeth.
- Kırık bir çenesi var ve birkaç dişini kaybetti.
This window has been broken for a month.
- Bu pencere bir aydır kırıktır.
The last straw breaks the camel's back.
- Devenin belini kıran son saman çöpü.
But love can break your heart.
- Ama aşk kalbinizi kırabilir.
I must apologize to you for breaking the vase.
- Vazoyu kırdığım için senden özür dilemeliyim.
She forgave me for breaking her mirror.
- Aynasını kırdığım için beni bağışladı.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
- Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
- Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Young plants should be protected in frosty weather.
- Genç bitkiler kırağılı havadan korunmalıdır.
Gray goes well with red.
- Gri, kırmızı ile iyi gider.
Tom was wearing a gray suit with a red tie.
- Tom kırmızı kravatla gri bir takım elbise giyiyordu.
The bamboo bent but did not break.
- Bambu eğildi ama kırılmadı.
Tom and Mary picked some wildflowers by the river.
- Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.