kötüleşme

listen to the pronunciation of kötüleşme
Турецкий язык - Английский Язык
retrogression
growing worse, deterioration
setback
a change for the worse
degradation
growing worse
worsening

Tom's condition is worsening. - Tom'un durumu kötüleşmektedir.

relapse
exacerbation
slump
(Biyoloji) deterioration
kötü
wicked

The wicked Haman tried to wipe out all of the Jews in the kingdom of Persia. - Kötü Haman Pers krallığındaki Yahudilerin hepsini silip yok etmeye çalıştı.

Murder is a wicked crime. - Cinayet kötü bir suçtur.

kötü
poor

We had a poor harvest because of the lack of water. - Su yokluğu nedeniyle kötü hasat hasat yaptık.

The rice crop is poor this year. - Pirinç hasatı bu yıl kötü.

kötüleşmek
worsen

Tom's condition is worsening. - Tom'un durumu kötüleşmektedir.

kötüleşmek
get worse
kötüleşmek
go worse
kötü
evil

Money is the root of all evil. - Para tüm kötülüklerin anasıdır.

Money is the root of all evil. - Para bütün kötülüğün köküdür.

kötüleşmek
{f} deteriorate
kötü
bad

I've got a bad stomachache. - Kötü bir karın ağrım var.

The decorating isn't bad. - Dekorasyon kötü değil.

kötü
nasty

His brother was nasty to me. - Onun kardeşi bana göre kötüydü.

Tom gave Mary a nasty look. - Tom Mary'ye kötü bir görünüm verdi.

kötü
worse

Tom speaks French worse than English. - Tom, Fransızcayı İngilizceden daha kötü konuşur.

The weather today is worse than yesterday. - Bugün hava dünkünden daha kötü.

kötü
haunted
kötü
lousy

I'm a lousy fisherman. - Ben kötü bir balıkçıyım.

Adil is very good at studying, but when it comes to athletics, he's a bit lousy. - Adil çalışmada çok iyidir fakat atletizme geldiğinde, o biraz kötüdür.

kötü
miserable

The weather was miserable yesterday. - Hava dün çok kötüydü.

The experiment resulted in a miserable failure. - Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.

kötü
frightful
kötü
dissolute
kötü
evildoer

He is an evildoer, are you aware of that? - O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?

kötü
angrily; malevolently; maliciously
kötü
perverted
kötü
fatal
kötü
gross
kötü
baneful
kötü
dreadfull
kötü
eviler
kötü
(Konuşma Dili) really (used as an intensifier): Kötü acıyor. It really hurts
kötü
evilest
kötü
bleak

My prognosis is bleak. - Benim prognozum kötü.

kötü
not good
kötü
badly

It would be unfair if we treated him so badly. - Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.

I am very much surprised to hear that he got badly injured in a motorcar accident. - Ben onun bir otomobil kazasında kötü yaralandığını duyunca çok şaşırdım.

kötü
adverse
kötü
poorly

The lubrication system was poorly designed. - Yağlama sistemi kötü dizayn edilmişti.

Tom did poorly on the test. - Tom testte kötü şekilde yaptı.

kötü
{s} horrible

This medicine tastes horrible. - Bu ilaç çok kötü tadıyor.

Tom couldn't shake the feeling that something horrible was about to happen. - Tom kötü bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.

kötü
{s} dark

Beth is afraid of the dark because of her evil brother. - Beth kötü erkek kardeşinden dolayı karanlıktan korkuyor.

It got dark, and what was worse, it began to rain. - Hava karardı ve daha da kötüsü yağmur yağmaya başladı.

kötü
sorry

I'm sorry that I said such mean things about you and Tom. - Sen ve Tom hakkında böylesine kötü şeyler söylediğime üzgünüm.

Sorry, I'm bad at explaining. - Kusura bakma, açıklama yapma konusunda kötüyüm.

kötü
crummy
kötü
{s} rough

Tom had a rough day at work. - Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.

kötü
{s} malign

George III has been unfairly maligned by historians. - George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.

Tom is a malignant narcissist. - Tom kötü huylu bir narsisist.

kötü
hedge
kötü
{s} dreadful
dereceli kötüleşme
(Bilgisayar) graceful degradation
kötü
beastly
kötü
wretched
kötü
sticky
kötü
(Felsefe) wrong

I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me. - Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.

Don't cry. There's nothing wrong. - Ağlama. Kötü bir şey yok.

kötü
transgressive
kötü
reprobate
kötü
unwell

Sami was feeling unwell. - Sami kendini kötü hissediyordu.

kötü
unfortunate

Unfortunately, I have bad news. - Maalesef kötü haberlerim var.

Unfortunately, Brian met with bad weather. - Ne yazık ki, Brian kötü hava ile karşılaştı.

kötü
unfavourable
kötü
wrongful
kötü
(Argo) wack
kötü
bitter

I had a bad cough, so I took the bitter medicine. - Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.

kötü
worthless
kötü
corrupt

We hate our wicked and corrupt leaders! - Biz kötü ve yolsuz liderlerimizden nefret ediyoruz!

Money was corrupting Tom. - Para Tom'u kötü yola sürüklüyordu.

kötü
(Tıp) mis-
kötü
vice

I have vices, but gambling isn't one of them. - Benim kötü alışkanlıklarım var fakat kumar onlardan biri değil.

I have many vices, but fast food isn't one of them. - Birçok kötü alışkanlıklarım var ama hamburger türü yiyecek onlardan biri değil.

kötü
(deyim) go hard with
kötü
(deyim) go hard for
kötüleşmek
relapse
kötüleşmek
(Konuşma Dili) go from bad to worse
kötü
awful

I have a nasty feeling something awful is going to happen. - Berbat bir şey olacağına dair içimde kötü bir his var.

You look awful. What happened? - Çok kötü görünüyorsun. Ne oldu?

kötü
pernicious
kötü
nice

One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day. - Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.

He is very nice. He never speaks ill of others. - O çok kibardır. Başkalarının hakkında asla kötü konuşmaz.

kötü
unrighteous
kötü
sinister
kötü
maleficent
kötü
ill

Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas. - Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.

He is always complaining of ill treatment. - O her zaman kötü muameleden şikayetçi.

kötü
sinful
kötü
iniquitous
kötü
hopeless
kötü
amiss
kötü
malignant

Tom is a malignant narcissist. - Tom kötü huylu bir narsisist.

kötü
hateful
kötü
poisonous

Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas. - Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.

kötü
unwholesome
kötü
seamy
kötü
rotten

One rotten apple spoils the barrel. - Bir kötünün bin iyiye zararı var.

kötü
deep
kötü
foul

That foul odor is coming from the river. - O kötü koku nehirden geliyor.

There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket. - Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı.

kötü
{s} purple
kötü
be bad
kötü
the evil

He held forth for more than an hour on the evils of nuclear power. - O, nükleer enerjini kötülükleri üzerine bir saatten daha fazla nutuk çekti.

It was Mary's greatest wish to look just like her Barbie doll. The evil genie interpreted this wish too literally. - Barbie bebeğine benzemek Mary'nin en büyük dileğiydi. Kötü cin bu dileği çok harfiyen yorumladı.

kötü
poor to
kötü
bad to
kötü
the worse
kötü
obnoxious
kötü
hellish
kötü
grotty
kötü
dread
kötü
offensive

Nigger is an offensive word. - Zenci kötü bir kelimedir.

kötü
fierce
kötü
miscreant
kötü
evil, wicked
kötü
bad, evil, nasty, foul
kötü
nefarious
kötü
chintzy
kötü
indifferent
kötü
mis

He is not ashamed of his misconduct. - Görevini kötüye kullanmaktan çekinmez.

I feel terrible about my mistake. - Hatam hakkında kötü hissediyorum.

kötü
worthless, poor in quality
kötü
black

Some people believe that black cats bring bad luck. - Bazı insanlar siyah kedilerin kötü şans getirdiklerine inanırlar.

Blackbeard was a notorious English pirate. - Karasakal kötü şöhretli bir İngiliz korsandı.

kötü
off

The weather getting worse, the departure was put off. - Hava kötüleştiği için, kalkış ertelendi.

Tom had put off telling Mary the bad news for as long as possible. - Tom, Mary'ye kötü haberi söylemeyi mümkün olduğu kadar uzun süre erteledi.

kötü
feeble
kötü
horrid
kötü
harmful
kötü
devilish
kötü
heinous
kötü
sardonic
kötü
currish
kötü
flyblown
kötü
{s} ugly

Your English doesn't sound ugly. - İngilizcen kötü görünmüyor.

Tom thought the watch Mary had given him was ugly. - Tom Mary'nin ona verdiği saatin kötü olduğunu düşündü.

kötü
shabby
kötü
iniqultous
kötü
ropy
kötü
{s} portentous
kötü
{s} vicious

Sami was a vicious malicious salesman. - Sami kötü niyetli bir satıcıydı.

kötü
{s} stinking

This fish is stinking. - Bu balık kötü kokuyor.

kötü
crook
kötü
rank
kötü
mark

At worst, I will get an average mark. - En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.

kötü
disagreeable
kötü
ungodly
kötü
{i} abuse

I tried to give him some advice, but he just abused me violently. - Ben ona biraz nasihat vermeye çalıştım fakat o bana şiddetle kötü davrandı.

The dictator abused his privileges to his heart's content. - Diktatör ayrıcalıklarını istediği kadar kötüye kullandı.

kötü
{s} unhallowed
kötü
execrable
kötüleşmek
to become bad, to worsen, to deteriorate
kötüleşmek
sink
kötüleşmek
to become a prostitute
kötüleşmek
retrograde
kötüleşmek
go down
kötüleşmek
retrogress
kötüleşmek
to become bad, deteriorate
yeniden kötüleşme
recrudescence
Турецкий язык - Турецкий язык
Kötüleşmek işi
kötü
Zararlı, tehlikeli
kötü
Korku, endişe veren: "Yabancının bu kötü kasdına yalnız azmimizle karşı koyduk."- R. E. Ünaydın
kötü
Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan. İyi, gerekli niteliklere sahip olmayan. İstenilmeyen, gereksiz davranışları olan veya bu davranışlara eğilimli olan (kimse). İstenilmeyen, beğenilmeyen, yararsız, uygun olmayan bir biçimde
kötü
İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan (nesne), fena, iyi karşıtı
kötü
Hoşa gitmeyen
kötü
Kaba ve kırıcı: "Kızına söylemedik kötü lakırtı bırakmamış."- M. Ş. Esendal
kötü
Aşırı, çok
Kötü
(Hukuk) MALUS
Kötü
(Osmanlı Dönemi) FENA
Kötü
berbat
Kötüleşmek
biri fena olmak
Kötüleşmek
fena olmak
kötü
İstenilmeyen, gereksiz davranışları olan veya bu davranışlara eğilimli olan (kimse)
kötü
Az, yetersiz
kötü
Kaba ve kırıcı
kötü
İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan, fena, iyi karşıtı
kötü
Korku, endişe veren
kötü
Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan
kötü
İyi, gerekli niteliklere sahip olmayan
kötü
İstenilmeyen, beğenilmeyen, yararsız, uygun olmayan bir biçimde
kötüleşmek
Hasta kişinin durumundaki olumsuz gelişme. İyilik özelliğini yitirmek
kötüleşmek
Toplumun ahlâk kurallarına aykırı davranmaya başlamak
kötüleşmek
Kötü duruma gelmek
kötüleşme
Избранное