The wicked Haman tried to wipe out all of the Jews in the kingdom of Persia.
- Kötü Haman Pers krallığındaki Yahudilerin hepsini silip yok etmeye çalıştı.
Don't do wicked things.
- Kötü şeyler yapmayın.
Money is the root of all evil.
- Para tüm kötülüklerin anasıdır.
Money is the root of all evil.
- Para bütün kötülüğün köküdür.
Don't say bad things about others.
- Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.
The decorating isn't bad.
- Dekorasyon kötü değil.
He has poor eyesight.
- Onun görme kabiliyeti kötü.
I am concerned about his poor health.
- Ben onun kötü sağlığı hakkında endişe duyuyorum.
His brother was nasty to me.
- Onun kardeşi bana göre kötüydü.
Tom has a nasty cut on his leg.
- Tom'un bacağında kötü bir kesiği var.
I'm a lousy fisherman.
- Ben kötü bir balıkçıyım.
Adil is very good at studying, but when it comes to athletics, he's a bit lousy.
- Adil çalışmada çok iyidir fakat atletizme geldiğinde, o biraz kötüdür.
The experiment resulted in a miserable failure.
- Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
He is an evildoer, are you aware of that?
- O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?
My prognosis is bleak.
- Benim prognozum kötü.
I am very much surprised to hear that he got badly injured in a motorcar accident.
- Ben onun bir otomobil kazasında kötü yaralandığını duyunca çok şaşırdım.
It would be unfair if we treated him so badly.
- Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.
Ford was poorly educated.
- Ford kötü eğitim gördü.
The lubrication system was poorly designed.
- Yağlama sistemi kötü dizayn edilmişti.
Our experiment went wrong last week.
- Geçen hafta deneyimiz kötü geçti.
We got off on the wrong foot.
- Kötü bir başlangıç yaptık.
Sami was feeling unwell.
- Sami kendini kötü hissediyordu.
Unfortunately, I have bad news.
- Maalesef kötü haberlerim var.
Unfortunately, Brian met with bad weather.
- Ne yazık ki, Brian kötü hava ile karşılaştı.
I had a bad cough, so I took the bitter medicine.
- Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.
We hate our wicked and corrupt leaders!
- Biz kötü ve yolsuz liderlerimizden nefret ediyoruz!
Money was corrupting Tom.
- Para Tom'u kötü yola sürüklüyordu.
You look awful. What happened?
- Çok kötü görünüyorsun. Ne oldu?
Last summer was awful.
- Geçen yaz çok kötüydü.
You ought not to speak ill of others behind their backs.
- Başkalarını arkalarından kötülememelisiniz.
He resigned on the grounds of ill health.
- O kötü sağlık gerekçesiyle istifa etti.
Nigger is an offensive word.
- Zenci kötü bir kelimedir.
George III has been unfairly maligned by historians.
- George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
Tom speaks French so badly that he is often misunderstood.
- Tom Fransızcayı o kadar kötü konuşuyor ki çoğunlukla yanlış anlaşılıyor.
I made a bad mistake on the test.
- Testte kötü bir hata yaptım.
Black cats are bad luck.
- Siyah kediler kötü şanstır.
Some superstitious people in America believe that if a black cat crosses your path, you'll have bad luck.
- Amerika'daki bazı batıl inançlı insanlar eğer bir kedi sizin yolunuzdan geçerse, kötü şansınız olacağına inanıyor.
Bad weather forced us to call off the picnic.
- Kötü hava pikniği iptal etmemiz için bizi zorladı.
Tom had put off telling Mary the bad news for as long as possible.
- Tom, Mary'ye kötü haberi söylemeyi mümkün olduğu kadar uzun süre erteledi.
This medicine tastes horrible.
- Bu ilaç çok kötü tadıyor.
Tom couldn't shake the feeling that something horrible was about to happen.
- Tom kötü bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.
Beth is afraid of the dark because of her evil brother.
- Beth kötü erkek kardeşinden dolayı karanlıktan korkuyor.
It got dark, and what was worse, it began to rain.
- Hava karardı ve daha da kötüsü yağmur yağmaya başladı.
You should consult a doctor if the symptoms get worse.
- Belirtiler daha da kötüleşiyorsa bir doktora danışmalısın.
The wind was blowing violently, and to make matters worse, it began raining.
- Rüzgar şiddetli esiyordu ve daha da kötüsü, yağmur yağmaya başladı.
You called me at bad time. Sorry, I'm busy.
- Kötü bir zamanda beni aradın. Üzgünüm, meşgulüm.
I'm sorry that I said such mean things about you and Tom.
- Sen ve Tom hakkında böylesine kötü şeyler söylediğime üzgünüm.
There was no malice in what he did.
- Onun yaptığında hiçbir kötü niyet yoktu.
The opposition is rubbing their hands together in malice.
- Muhalefet kötü niyetle birlikte ellerini ovuşturuyor.
In this story, the hero is also the villain.
- Bu hikayede kahraman da kötü adam.
The villain threatened to defenestrate the hostages.
- Kötü adam rehineleri pencereden atmakla tehdit etti.
Sami was a vicious malicious salesman.
- Sami kötü niyetli bir satıcıydı.
Malicious gossip spreads like wildfire. I guess that's why they say bad news travels fast.
- Kötü niyetli dedikodular orman yangını gibi yayılır.Sanırım kötü haber tez yayılır demelerinin nedeni budur.
The most infamous expression for the year 2011 is Kebab murders.
- 2011 yılının en kötü şöhretli ifadesi Kebap cinayetleridir.
While in jail, Tom befriended John, an infamous car thief.
- Tom, hapiste iken, kötü şöhretli bir araba hırsızı olan John'la arkadaş oldu.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
Tanning is stinky work.
- Tabaklama kötü kokulu bir iştir.
Malnutrition occurs when a person's diet contains too few or too many nutrients.
- Kötü beslenme bir kişinin diyetinde çok az ya da çok besin içerdiği zaman oluşur.
The stench is overpowering.
- Kötü koku bayıltıyor.
Tom is in worse shape than John.
- Tom, John'dan daha kötü durumda.
Tom has been in far worse situations than this.
- Tom bundan çok daha kötü durumdaydı.