justest

listen to the pronunciation of justest
Английский Язык - Турецкий язык

Определение justest в Английский Язык Турецкий язык словарь

just
sadece

Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim. - I'm just going to rest during the summer vacation.

Caz ölmedi, sadece komik kokuyor. - Jazz isn't dead, it just smells funny.

just
adil

Onun payını ödememiz adildir. - It is just that we should pay his share.

Bütün kanunlar adil değildir. - Not all laws are just.

just
yalnızca

Hayır, teşekkürler. Yalnızca bakıyorum. - No, thank you. I am just looking.

Bu yalnızca onun şemsiyesi olmalı. - This just has to be his umbrella.

just
henüz

Yolculuk henüz başladı. - The journey has just begun.

Henüz ne diyeceğimi bilmiyorum. - I just don't know what to say.

just
adaletli

Biz o konuda her iki tarafa adaletli davranmalıyız. - We should do justice to both sides on that issue.

Ben onu adaletli yapamam. - I can't do it justice.

just
{s} makul

Öyle yapmamın makul olduğunu düşüneceksin. - You will think it just that I should do so.

Bence, sigara karşıtı yasa makul. - The anti-smoking law is just, in my opinion.

just
az önce

O az önce izinli gitti. - He's just gone on leave.

Az önce,kurşun onun yanağını sıyırarak geçti. - The bullet just shaved his cheek.

just
{s} iyi

Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz! - Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits!

Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır. - Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.

just
{s} haklı

Sadece haklı olabilirsin. - You might just be right.

Haksız bir barış, haklı bir savaştan daha iyidir. - An unjust peace is better than a just war.

just
tam

Muayene odasından tam ayrılırken doktor hoşça kal diyerek elini salladı. - Just as we were leaving the exam room the doctor waved his hand saying, 'bye-bye'.

Aptal! Seni sevdiğini söylediğinde dürüst olmuyor. Hâlâ anlamadın mı? O, tam bir altın arayıcısı. - Idiot! She's not being honest when she says she loves you. Haven't you figured it out yet? She's just a gold digger.

just
{s} doğru

Tom tam doğru zamanda geldi. - Tom arrived at just the right moment.

Ümit; bir saat önce bitirdiğin çikolatalı çörek kutusunun sihirle tekrar dolup dolmadığını kontrol etmek için çılgın bir adam gibi birdenbire mutfağa doğru koştuğundadır. - Hope is when you suddenly run to the kitchen like a mad man to check if the empty chocolate cookie box you just finished an hour ago is magically full again.

just
{s} insaflı
just
sade

Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık. - This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.

Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim. - I'm just going to rest during the summer vacation.

just
{s} yerinde

Ben onu ararken sadece bir dakika yerinde kal. - Just stay put for a minute while I look for him.

Bence Tom'un öfkesi sadece bir savunma mekanizması; Yerinde olsam şahsen bunu kabul etmezdim. - I think Tom's anger is just a defense mechanism; I wouldn't take it personally if I were you.

just
{s} mantıklı

Sadece bana mantıklı gelmiyor. - That just doesn't make sense to me.

O sadece mantıklı değil. - That just doesn't make sense.

just
gücü gücüne
just
zar zor

Tom testi sadece zar zor geçti. - Tom just barely passed the test.

Tom kirayı ödemek için yeterli parayı zar zor kazanmayı başardı. - Tom just barely managed to earn enough money to pay the rent.

just
haksever
just
güç bela
just
tamı tamına
just
darı darına
just
şunun surasında
just
(Muzik) doğru kusursuz
just
güçlükle

Testi güçlükle geçebildim. - I just barely managed to pass the test.

Tom geçinmek için güçlükle yeterince kazanıyor. - Tom just barely earns enough to live on.

just
(Osmanlıca) hakşinas
just
güçbela

Ben kimim? Ben bir şairim. Ne yapıyorum? Yazıyorum. Nasıl yaşıyorum? Güçbela yaşıyorum. - Who am I? I am a poet. What do I do? I write. How do I live? I just live.

just
hakkaniyete uygun
just
demin
just
zorla
just
hemen

Fukushima No.1 nükleer santralinde, depremden hemen sonra bütün reaktörler durdu. - At the Fukushima No.1 nuclear power plant, all the reactors stopped just after the quake.

Tom hemen her şeyi yiyebilir. - Tom can eat just about anything.

just
bir
just
neredeyse

Burada işimiz neredeyse bitmek üzere. - We're just about finished here.

Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır. - This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it's more than just wishful thinking.

just
biraz önce

Biraz önce sana söylediğimi unut. - Forget what I have just told you.

Güneş biraz önce battı. - The sun just went down.

just
yeni

Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık. - This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.

Tom aldığı eski gitara yeni teller taktı. - Tom put new strings on the old guitar that he had just bought.

just
anca

Kesinlikle. Ancak onu teyit etmem gerekecek, lütfen sadece biraz bekleyin. - Certainly. I will need to confirm it, however. Please wait just a moment.

Richter ölçeğine göre büyüklüğü 5.0'ı aşan beş sarsıntı sadece bu hafta Japonya sarstı, ancak bilim adamları beklenen en büyük artçının henüz vurmadığı konusunda uyarıyorlar. - Five tremors in excess of magnitude 5.0 on the Richter scale have shaken Japan just this week, but scientists are warning that the largest expected aftershock has yet to hit.

just
tastamam
just
şimdi

Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı. - The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath.

Ben şimdi bir silah sesi duydum. - I heard a shot just now.

just
dürüst

Aptal! Seni sevdiğini söylediğinde dürüst olmuyor. Hâlâ anlamadın mı? O, tam bir altın arayıcısı. - Idiot! She's not being honest when she says she loves you. Haven't you figured it out yet? She's just a gold digger.

Biz sadece dürüst oluyoruz. - We were just being honest.

just
{s} net

Sadece net bir cevap istiyorum. Daha fazla bir şey değil. - I just want a straight answer. Nothing more.

just
(İnşaat) henüz, hemen, ancak K
just
tam anlamıyla

Her şey tam anlamıyla önceki gibi. - Everything's just like before.

Tom'un en büyük oğlu, tam anlamıyla kendisine benziyor. - Tom's oldest son looks just like him.

just
tek kelimeyle

Tom tek kelimeyle iyi yönetiyor. - Tom is managing just fine.

Bu uygulama, tek kelimeyle, pilini tüketiyor. - This application just eats up your battery.

just
justnesshak
just
the just iyiler justly adaletle
just
{s} berrak
just
kıl payı

Tom kıl payı treni kaçırdı. - Tom just missed the train.

just
adil/yerinde
just
haktanır
just
adalet

Bu figürün Marilyn Monroe'yu temsil ettiği varsayılır, ama onun adaletini temsil ettiğini sanmıyorum. - This figure is supposed to represent Marilyn Monroe, but I don't think it does her justice.

Sonunda kazanacak olan güç değil adalettir. - It is justice, and not might, that wins in the end.

just
haklılık
just
haklı olarak
just
hemen/tam olarak/sadece
just
dürüstlük
just
yine de

Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı. - It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.

Yolculuğumuz; uzun, çetin ve tehlikeliydi. Yine de evlerimize sağ salim döndüğümüz için mutluyuz. - Our trip was long, difficult and dangerous. We're just happy to be back home in one piece.

just
hak ve adalete uygunluk
just
az kalsın
just
yalnız

Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar. - Some read books just to pass time.

Sadece yalnız bırakılmak istediler. - They just wanted to be left alone.

just
tam: just across from us tam karşımızda. just at that spot tam o noktada. just in time tam vaktinde. That's just what I've been looking
just
doğruluk
just
ancak

Richter ölçeğine göre büyüklüğü 5.0'ı aşan beş sarsıntı sadece bu hafta Japonya sarstı, ancak bilim adamları beklenen en büyük artçının henüz vurmadığı konusunda uyarıyorlar. - Five tremors in excess of magnitude 5.0 on the Richter scale have shaken Japan just this week, but scientists are warning that the largest expected aftershock has yet to hit.

Barış şiddetin yokluğu değildir ancak adaletin varlığıdır. - Peace is not the absence of violence but the presence of justice.

Английский Язык - Английский Язык
superlative of just
just
Only, simply, merely

He calls it vermillion, but it's just red to me.

just
factually fair; correct; proper

It is a just assessment of the facts.

just
morally fair; upright; righteous, equitable

It looks like a just solution at first glance.

just
By a narrow margin; closely; nearly

The piece just might fit.

just
A joust, tournament
just
exactly, perfectly

He wants everything just right for the big day.

just
To joust, fight a tournament
just
absolutely; "I just can't take it anymore"; "he was just grand as Romeo"; "it's simply beautiful!"
just
adj [only] hanya
just
at this moment; exactly, precisely; almost; only, merely, simply, nothing more; barely, scarcely; really
just
indicating exactness or preciseness; "he was doing precisely (or exactly) what she had told him to do"; "it was just as he said--the jewel was gone"; "it has just enough salt"
just
by a small margin; "they could barely hear the speaker"; "we hardly knew them"; "just missed being hit"; "had scarcely rung the bell when the door flew open"; "would have scarce arrived before she would have found some excuse to leave"- W B Yeats
just
used especially of what is legally or ethically right or proper or fitting; "a just and lasting peace"- A Lincoln; "a kind and just man"; "a just reward"; "his just inheritance"
just
implying justice dictated by reason, conscience, and a natural sense of what is fair to all; "equitable treatment of all citizens"; "an equitable distribution of gifts among the children"
just
and nothing more; "I was merely asking"; "it is simply a matter of time"; "just a scratch"; "he was only a child"; "hopes that last but a moment"
just
{n} a mock fight made on horseback, a tilt
just
{a} exactly, really, merely, barely, nearly
just
{a} upright, incorrupt, honest, exact, orderly
Just
Aristides the Just Haüy René Just James the Just just war theory just in time manufacturing Saint Just Louis Antoine Léon de
just
Lincoln; "a kind and just man"; "a just reward"; "his just inheritance" only a moment ago; "he has just arrived"; "the sun just now came out" absolutely; "I just can't take it anymore"; "he was just grand as Romeo"; "it's simply beautiful!
just
Conforming or conformable to rectitude or justice; not doing wrong to any; violating no right or obligation; upright; righteous; honest; true; said both of persons and things
just
only a moment ago; "he has just arrived"; "the sun just now came out"
just
{s} fair, equitable; correct; suitable, appropriate, proper; deserved; exact, precise; genuine, real
just
Lincoln; "a kind and just man"; "a just reward"; "his just inheritance"
just
used especially of what is legally or ethically right or proper or fitting; "a just and lasting peace"- A
just
Moments ago, recently
just
Fair; even; equitable
just
Cause - A standard or test often applied to determine the appropriateness of disciplinary action The factors that may be considered in determining just cause include but are not limited to: 1 Forewarning; 2 Reasonableness of the rule or standard which was violated; 3 Whether or not there was a supervisory investigation to verify student employee culpability and to verify the circumstances of the violation; 4 establishment of proof at a level consistent with the disciplinary action being taken; 5 prior consistent enforcement of the rule or standard which has been violated; 6 disciplinary action proportional to the offense
just
of moral excellence; "a genuinely good person"; "a just cause"; "an upright and respectable man"; "the life of the nation is secure only while the nation is honest, truthful, and virtuous"- Frederick Douglass
just
Closely; nearly; almost
just
absolutely; "I just can't take it anymore"; "he was just grand as Romeo"; "it's simply beautiful!
just
Precisely; exactly; in place, time, or degree; neither more nor less than is stated
just
"1 a : having a basis in or conforming to reason"
just
Rendering or disposed to render to each one his due; equitable; fair; impartial; as, just judge
just
A joust
just
To joust
just
jis, legal
just
Barely; merely; scarcely; only; by a very small space or time; as, he just missed the train; just too late
just
free from favoritism or self-interest or bias or deception; or conforming with established standards or rules; "a fair referee"; "fair deal"; "on a fair footing"; "a fair fight"; "by fair means or foul"
just
{i} joust, battle between two knights on horseback
just
Not transgressing the requirement of truth and propriety; conformed to the truth of things, to reason, or to a proper standard; exact; normal; reasonable; regular; due; as, a just statement; a just inference
justest
Избранное