Tom allowed Mary to leave early.
- Tom Mary'nin erken ayrılması için izin verdi.
She took two weeks' leave and visited China.
- O iki hafta izin aldı ve Çin'i ziyaret etti
The teacher permitted the boy to go home.
- Öğretmen çocuğun eve gitmesine izin verdi.
Put out your cigarette. Smoking's not permitted here.
- Sigaranı söndür. Burada sigara içmeye izin verilmez.
She wanted my permission to use the telephone.
- Telefonu kullanabilmek için benden izin istedi.
I am, by no means, allowed to become ill now, tomorrow is my holiday.
- Şimdi hiçbir şekilde hasta olmama izin verilmiyor. Yarın benim tatilim.
Circumstances do not permit me such a holiday.
- Koşullar bana böyle bir tatil izin vermez.
Why wouldn't you let me get a driver's license?
- Neden ehliyet almama izin vermedin?
Does Tom have a license?
- Tom'un bir izin belgesi var mı?
If I'd known that it would come to this, I would have never consented.
- İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.
His mother will not consent to his going there alone.
- Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.
I'm on a paid vacation.
- Ben ücretli izindeyim.
I'm going to take my vacation in September rather than July.
- İzinimi temmuzda değil eylülde alacağım.
I'm going to take my vacation in September rather than July.
- İzinimi temmuzda değil eylülde alacağım.
I'm on a paid vacation.
- Ben ücretli izindeyim.
Don't let opportunities pass by.
- Fırsatların geçip gitmesine izin vermeyin.
I stood aside to let them pass.
- Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.
Will you excuse me for just a moment?
- Biraz izin verir misiniz?
Will you excuse us for a moment?
- Bize biraz izin verir misiniz?
Can I take a day off?
- Bir günlük izin alabilir miyim?
The boss gave us all a day off.
- Patron hepimize bir günlük izin verdi.
Most government workers are on furlough.
- Çoğu hükümet çalışanı izinde.
Tom has been allowing me to borrow his bicycle every Monday.
- Tom her pazartesi onun bisikletini ödünç almama izin veriyor.
I think it's time for me to stop allowing her to always have her own way.
- Sanırım onun her zaman istediğini yapmasına izin vermeyi durdurmamın zamanıdır.
After a heated discussion, a compromise was adopted. Smokers will be allowed to smoke in the smoking corner.
- Hararetli bir tartışmadan sonra,uzlaşma sağlandı.Sigara içme köşesinde sigara içenlerin sigara içmesine izin verilecek.
The natives were not allowed to enter the district.
- Yerlilerin bölgeye girmesine izin verilmiyor.
I will come, weather permitting.
- Hava izin verirse, gelirim.
You have to allow for the boy's age.
- Çocuğun yaşı nedeniyle izin vermek zorundasın.
Tom stepped aside to allow Mary to pass.
- Tom Mary'nin geçmesine izin vermek için kenara çekildi.
There's no need to ask for permission.
- İzin istemek için gerek yoktur.
Sometimes, it's easier to ask for forgiveness, than to ask for permission.
- Bazen af istemek izin istemekten daha kolaydır.
It's easier to ask for forgiveness than to get permission.
- Af istemek izin almaktan daha kolaydır.
Tom doesn't want to let Mary go.
- Tom Mary'nin gitmesine izin vermek istemiyor.
I opened the window to let in some fresh air.
- Biraz temiz havanın girmesine izin vermek için pencereyi açtım.
Does Tom have a license?
- Tom'un bir izin belgesi var mı?
You are not allowed to violate the rules.
- Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.
After a heated discussion, a compromise was adopted. Smokers will be allowed to smoke in the smoking corner.
- Hararetli bir tartışmadan sonra,uzlaşma sağlandı.Sigara içme köşesinde sigara içenlerin sigara içmesine izin verilecek.
I wasn't the only one who was permitted to do that.
- Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.
That's the last gift you are allowed to give to Tom.
- Bu Tom'a vermene izin verilen son hediye.
I wasn't the only one who was allowed to do that.
- Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.
That's the last gift you are allowed to give to Tom.
- Bu Tom'a vermene izin verilen son hediye.
I wasn't the only one who was allowed to do that.
- Bunu yapmasına izin verilen tek kişi ben değildim.
It's easier to ask for forgiveness than to get permission.
- Af istemek izin almaktan daha kolaydır.
I want to take a day off.
- Bir günlük izin almak istiyorum.
Tom wanted to take a day off.
- Tom bir günlük izin almak istedi
Tomorrow is her day off.
- Yarın onun izin günü.
Yes, tomorrow is my day off.
- Evet yarın benim izin günüm.
Layla has found a new man and she's determined not to let him go.
- Leyla yeni bir adam buldu ve onun gitmesine izin vermemekte kararlı.
We'll always have to be careful not to let this happen again.
- Bunun tekrar olmasına izin vermemek için her zaman dikkatli olmalıyız.
The system says I do not have the necessary permissions to delete the folder.
- Sistem, klasörü silmem için gerekli izinlere sahip olmadığımı söylüyor.
I have to let you go.
- Gitmene izin vermek zorundayım.
You have to let me talk to them.
- Onlarla konuşmama izin vermek zorundasın.
The system says I do not have the necessary permissions to delete the folder.
- Sistem, klasörü silmem için gerekli izinlere sahip olmadığımı söylüyor.
Mary does not let her sister borrow her clothes.
- Mary, kız kardeşinin elbiselerini ödünç almasına izin vermez.
Will you kindly let me have a look at it?
- Lütfen ona bir göz atmama izin verir misin?
The teacher permitted the boy to go home.
- Öğretmen çocuğun eve gitmesine izin verdi.
It was not permitted that the inhabitants trespass in the area.
- Burada oturanların bu alandan geçmelerine izin verilmedi.
I will come, weather permitting.
- Hava izin verirse, gelirim.
No ambiguities are allowed in a contract.
- Bir sözleşmede belirsizliklere izin verilmez.
You are not allowed to violate the rules.
- Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.
If I'd known that it would come to this, I would have never consented.
- İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.
His mother will not consent to his going there alone.
- Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.
My father would not permit me to go on to college.
- Babam üniversiteye devam etmeme izin vermezdi.
The teacher permitted the boy to go home.
- Öğretmen çocuğun eve gitmesine izin verdi.