The teacher gave him a failing grade for basing his report on discredited research.
- Öğretmen onun itibarsız araştırmasıyla ilgili raporuna dayandırarak ona başarısız notu verdi.
Salmonella outbreaks blemished spinach importers' reputation for running clean factories.
- Salmonella salgınları ıspanak ithalatçılarının temiz fabrika çalıştırma itibarını lekeledi.
You live freely if you haven't a reputation to lose.
- Kaybedecek bir itibarın yoksa; özgürce yaşarsın.
They held her in high esteem as their benefactor.
- Onlar, hayırseverleri olarak onu yüksek itibarda tuttu.
Tom holds Mary in high esteem.
- Tom Mary'yi yüksek itibarda tutuyor.
The boy is a credit to our school.
- Oğlan okulumuz için bir itibar.
The massacre in Norway and the recent rebellion and the booty in England, are dreadful in consideration of the circumstances that the world drifted into.
- Norveç'te yaşanan katliam ve son günlerde İngiltere'deki ayaklanma ve yağma, dünyanın içine sürüklendiği durum itibarı ile dehşet vericidir.
As of January 2011, Jupiter has 50 named moons. 13 more have been discovered but not given official status or names.
- Ocak 2011 itibariyle, Jüpiter'in 50 tane adlandırılmış uydusu vardır. 13 tane daha keşfedildi ama resmi statü veya isim verilmemiştir.
The law will be effective from the 1st of April.
- Yasa 1 Nisan'dan itibaren geçerli olacak.
I tried to repair his damaged prestige.
- Zarar görmüş itibarını tamir etmeye çalıştım.
I don't want to lose face.
- İtibarımı kaybetmek istemiyorum.
To lose face means to be humiliated.
- İtibarını kaybetmek aşağılanmak anlamına gelir.
This ticket is only valid for two days after purchase.
- Bu bilet satın alma tarihinden itibaren yalnızca iki gün geçerlidir.