Определение istemek в Турецкий язык Английский Язык словарь
- {f} ask
He has only to ask for help.
- O,sadece yardım istemek zorunda.
You have only to ask for it.
- Sadece onu istemek zorundasın.
- demand
We're here to demand justice.
- Adalet istemek için buradayız.
- seek
I came here seeking justice.
- Buraya adalet istemek için geldim.
- call on
- claim
- long
You have wanted to go there for a long time, haven't you?
- Uzun zamandır oraya gitmek istemektesin, değil mi?
- call for
- wish
Ken wishes to brush up his English.
- Ken onun İngilizcesini tazelemeyi istemektedir.
Jane wishes she could see sumo in England.
- Jane İngiltere'de sumo görebilmeyi istemektedir.
- to want, to demand, to desire, to care (for), to fancy; to ask for; to beg; to need, to require, to entail, to exact, to call for; to order
- request
- want to
- would like
- choose
- desire
- desiderate
- care
- adjure
- order
- covet
- wish for
- (Dilbilim) be after
- (Konuşma Dili) ask for it
- craving
- care for
- (Konuşma Dili) ask for trouble
- entail
- beg
Tom spent most days begging for money in front of tourist attractions.
- Tom çoğu günleri turistik yerlerin önünde para istemek için harcadı.
- (Politika, Siyaset) beg for
- aspire to
- be in need of
- (deyim) expect of
- take
- call tor
- do with
- yearn for
- involve
- want
I have my reasons for wanting to go.
- Gitmek istemek için nedenlerim var.
Not wanting is the same as having.
- İstemek sahip olmakla aynı değildir.
- invite
- will
You have only to ask for it and it will be given to you.
- Siz sadece onu istemek zorundasınız ve o size verilecektir.
- requisition
- court
- solicit
- enjoin
- be spoiling for
- call upon
- to be necessary; to require
- to ask for (a woman) in marriage
- ask for
You have only to ask for his help.
- Sadece onun yardımını istemek zorundasın.
You have only to ask for it and it will be given to you.
- Siz sadece onu istemek zorundasınız ve o size verilecektir.
- to ask to see or talk to (someone)
- hanker
- to want, desire, wish
- bespeak
- exact
- require
- sue
- hope
- fancy
- like
That was such a bad movie, right? Yeah. I feel like asking for my money back!
- O çok kötü bir filmdi, değil mi? Evet. İçimden paramı geri istemek geliyor!
- (Hukuk) to claim, to call for
- to ask (someone) for (something)
- intend
Mary intends not to give birth to more than two children.
- Mary en fazla iki çocuk doğurmayı istemektedir.
- would
It would be a waste of time to ask Tom to help.
- Tom'un yardım etmesini istemek zaman kaybı olurdu.
I heard your idea on how to solve the problem, but I would have to ask you to exemplify what you mean.
- Sorunun nasıl çözüleceği konusundaki fikrinizi duydum, ancak neyi kastettiğinizi örneklemenizi istemek zorunda kalacağım.
- (deyim) can find it in one's heart
- invoke
- mean
I heard your idea on how to solve the problem, but I would have to ask you to exemplify what you mean.
- Sorunun nasıl çözüleceği konusundaki fikrinizi duydum, ancak neyi kastettiğinizi örneklemenizi istemek zorunda kalacağım.
- beseech
- call for sb
- yearn
- spoil
- (Fiili Deyim ) care to
- demek istemek
- mean
- izin istemek
- ask for permission
Sometimes, it's easier to ask for forgiveness, than to ask for permission.
- Bazen af istemek izin istemekten daha kolaydır.
Can is the right word to express ability and May to ask for permission.
- Can yetenek ifade etmek için ve May izin istemek için doğru kelimedir.
- istemek, dilemek
- want, desire
- istemek hakkı
- (Kanun) demand right
- israrla istemek, büyük arzu göstermek
- israrla want, to show great desire
- çok istemek
- crave
- demek istemek
- get at
- canı istemek
- fancy
- isteme
- wish
Jane wishes she could see sumo in England.
- Jane İngiltere'de sumo görebilmeyi istemektedir.
It was clear that Hanako did not wish to marry Taro.
- Hanako'nun Taro ile evlenmek istemediği açıktı.
- isteme
- {i} asking
Stop asking me for a drink! Go get it yourself.
- Benden içecek istemekten vazgeç! Git onu kendin al.
It's no use asking him for help.
- Ondan yardım istemenin faydası yok.
- isteme
- demand
I didn't demand anything.
- Hiçbir şey istemedim.
We're here to demand justice.
- Adalet istemek için buradayız.
- iste
- {f} like
Would you like to dance with me?
- Benimle dans etmek ister misin?
Would you like some coffee?
- Biraz kahve ister misin?
- demek istemek
- connote
- isteme
- {i} wishing
- resmen istemek
- request
- seçmenleri dolaşarak oy istemek
- canvass
- çok istemek
- aspire
- çok istemek
- covet
- iste
- require
Playing the violin requires much practice.
- Keman çalmak çok pratik ister.
I am sorry, but I cannot meet your requirement.
- Üzgünüm ama isteğinizi yerine getiremem.
- bilmek istemek
- want to know
- demek istemek
- insinuate
- demek istemek
- entendre
- geri istemek
- reclaim
- iste
- (Bilgisayar) request
The request became a hot political issue in the presidential campaign.
- İstek başkanlık kampanyasında sıcak bir siyasi sorun haline geldi.
My boss refused my request for a raise.
- Patronum zam isteğimi reddetti.
- iste
- (Bilgisayar) pull
- isteme
- craving
- isteme
- (Kanun) claiming
- isteme
- willing
During hard times, people might not go on a trip, but they might be willing to pay extra for good coffee.
- Zor zamanlarda, insanlar geziye gitmek istemeyebilir fakat iyi kahve için fazla ödemeye istekli olabilirler.
Ask Tom if he's willing to work part-time.
- Tom'a, yarı zamanlı çalışmak isteyip istemediğini sor.
- isteme
- appealing
- izin istemek
- ask permission
- izin istemek
- excuse oneself
- komut istemek
- (Bilgisayar) prompt
- sahip olmak istemek
- aspire
- tazminat istemek
- (Politika, Siyaset) claim a compensation
- iste
- adjure
- iste
- {f} willed
- iste
- {f} required
Reservations are required.
- Rezervasyon isteniyor.
I would like to but I have a required course tonight.
- İsterim ama bu gece gerekli bir kursum var.
- iste
- {f} appealing
- iste
- {f} requested
He requested my assistance.
- O benim yardımımı istedi.
She requested help, but no one came.
- Yardım istedi, ama kimse gelmedi.
- iste
- {f} craving
I have some cravings.
- Benim bazı isteklerim var.
- iste
- adjure to
- iste
- covet
- iste
- crave
- iste
- want to
I want to go to London.
- Londra'ya gitmek isterim.
Do you want to come with us?
- Bizimle gelmek ister misiniz?
- iste
- call for
They would call for help.
- Onlar yardım istediler.
Tom heard Mary call for help.
- Tom Mary'nin yardım istediğini duydu.
- iste
- {f} willing
An astute reader should be willing to weigh everything they read, including anonymous sources.
- Akıllı bir okuyucu, anonim kaynaklar dahil, okudukları her şeyi tartmak için istekli olmalıdır.
My sponsor was willing to agree to my suggestion.
- Benim sponsorum benim öneriyi kabul etmek için istekliydi.
- iste
- adjure to be
- isteme
- solicitation
- kız istemek
- to ask a family to give (someone) their daughter as a bride
- isteme
- desire
There is no one who doesn't desire peace.
- Barışı istemeyen kimse yok.
We have a natural desire to want to help others.
- Başkalarına yardım etmeyi istemeye doğal bir arzumuz var.
- canı istemek
- to desire
- iadesini istemek
- reclaim
- iste
- make a request
- iste
- want to be
- iste
- desired
There remains nothing to be desired.
- İstenilen bir şey yok.
Your English composition leaves almost nothing to be desired.
- Senin ingilizce kompozisyonun neredeyse istenecek bir şey bırakmıyor.
- çok istemek
- Crave for
- İstemek
- would love
I would love to see the monuments.
- adalet istemek
- want justice
- adalet istemek
- ask for justice
- adam istemek
- (for a project, for someone) to require a good man, need a person who's really worth his salt
- afını dilemek/istemek
- to ask (someone) to relieve or exempt (one) from (a job); to ask to be relieved or exempted from (a job): Veznedarlıktan affını istedi. He asked to be relieved of the treasurership. Müdür beyden affını diledi. She has asked the principal to exempt her
- agreman istemek
- to ask that agréation be carried out (for a diplomatic representative)
- akıl istemek
- ask smb. for advice
- anasının nikâhını istemek
- to ask an extortionate amount of money
- anasının nikâhını istemek
- to charge an outrageous price
- avukat istemek
- want a lawyer
- barış istemek
- hold out the olive branch
- bile bile zarar vermek istemek
- (deyim) have it in for
- canı istemek
- to feel like
- canı istemek
- feel like
- canı istemek
- be in the mood to
- daha çok istemek
- like better
- delice istemek
- go gaga over
- demek istemek
- to mean, to get at sth
- demek istemek
- purport
- demek istemek
- drive at
- değerinden az fiyat istemek
- undercharge
- değnek istemek
- to need to be thrashed, want a hiding
- dokuz fırın ekmek istemek
- (Konuşma Dili) to need more time and experience (for competence)
- düzeltme istemek
- demand correction of something
- fahiş fiyat istemek
- stick it on
- fazla istemek
- surcharge
- fidye istemek
- demand a ransom
- fidye istemek
- demand a ransom from somebody
- fidye istemek
- to demand a ransom (from sb)
- fiyat istemek
- to charge
- geri istemek
- want back
- geri istemek
- to demand back, reclaim
- geri istemek
- recall
- hastalık izni istemek
- request sick leave
- hatalı üretilen ürünü telâfi için geri istemek
- call back
- helallıka istemek
- to ask for (a girl) in marriage
- hesabı istemek
- to ask for the bill/account
- iadesini istemek
- call in
- iflasını istemek
- declare oneself a bankrupt
- ima ile istemek
- angle for
- imdat istemek
- cry for help
- imdat istemek
- 1. to call for help. 2. to send an SOS
- iste
- want#to
- iste
- adjureto
- iste
- coveted
- iste
- wantto
- isteme
- requisition
- isteme
- encore
- izin istemek
- ask smb.'s permission
- iznini istemek
- ask leave of smb
- iznini istemek
- ask smb.'s permission
- kan istemek
- to be out for blood, want blood revenge
- kana kan istemek
- to want blood revenge
- kız istemek
- ask for the girl in marriage
- kız istemek
- ask for the girl's hand
- oturmasını istemek
- ask smb. to be seated
- oynamak istemek
- want to play
- resmen istemek
- indent
- sakinleşmesini istemek
- call for restraint
- söz istemek
- to ask for permission to speak, to ask to speak
- talimat istemek
- (Hukuk) (alınmasını) to seek instructions
- tavsiye istemek
- ask smb. for advice
- tazminat istemek
- (Hukuk) to claim a compensation
- tekrarını istemek
- encore
- terbiyeli olmasını istemek
- put smb. on one's good behavior
- yalvara yakara istemek
- adjure
- yapmak istemek
- feel up to it
- yardım istemek
- cry for help
- yardım istemek
- invoke
- yardımını istemek
- bespeak smb.'s help
- yaygarayla istemek
- clamor down
- yeminle istemek
- adjure
- yürek istemek
- to take a lot of nerve cesaret işi olmak
- zam istemek
- to ask for a rise
- zorla alacağını istemek
- dun
- zoru istemek
- cry for the moon
- zoru istemek
- ask for the moon
- çok istemek
- slaver for
- çok istemek
- itch to
- çok istemek
- to be dying for (sth/to do sth)
- çok istemek
- raring to
- çok istemek
- be thirsty for
- çok istemek
- itch
- çılgınca istemek
- lust after
- ödenmesini istemek
- call in
- ödenmesini istemek
- dun
- ısrarla istemek
- solicit
- ısrarla istemek
- exact