Tom seems to be unwilling to testify against Mary.
- Tom Mary'ye karşı tanıklık etmek için isteksiz gibi görünüyor.
Tom was unwilling to pay that much money for a secondhand computer.
- Tom ikinci el bir bilgisayar için o kadar çok para ödemek için isteksizdi.
Too long a holiday makes one reluctant to start work again.
- Çok uzun bir tatil birini tekrar işe başlamak için isteksiz yapar.
George is reluctant to take on that difficult job.
- George o zor işi almaya isteksizdir.
Tom grudgingly did what Mary asked.
- Tom Mary'nin istediğini isteksizce yaptı.
Tom grudgingly did what Mary asked him to do.
- Tom Mary'nin yapmasını istediği şeyi isteksizce yaptı.
Tom laughed half-heartedly.
- Tom isteksizce güldü.
Doing something only half-heartedly is the worst thing you can do.
- Bir şeyi sadece isteksizce yapmak yapabileceğin en kötü şeydir.
Reluctantly, he started the engine and drove off.
- İsteksizce motoro çalıştırdı ve gitti.
Tom seems to be unwilling to accept the bribe we're offering him.
- Tom ona teklif ettiğimiz rüşveti kabul etmek için isteksiz görünüyor.
Tom nodded unenthusiastically.
- Tom isteksizce başını salladı.
Tom seems unenthusiastic.
- Tom isteksiz görünüyor.
Tom grudgingly did what Mary asked.
- Tom Mary'nin istediğini isteksizce yaptı.
Tom grudgingly did what Mary asked him to do.
- Tom Mary'nin yapmasını istediği şeyi isteksizce yaptı.
Tom is jaded and cynical.
- Tom isteksiz ve alaycıdır.
Tom is jaded and cynical.
- Tom isteksiz ve alaycıdır.
My wishes for your father's rapid recovery.
- Babanızın çabuk iyileşmesi için isteklerim.
I'll try to meet your wishes.
- Senin isteklerini karşılamaya çalışacağım.
I don't get a lot of requests for that song.
- O şarkı için çok istek almıyorum.
A map is available upon request.
- İstek üzerine bir harita mevcuttur.
They want to choose their mates by their own will.
- Arkadaşlarını kendi istekleriyle seçmek istiyorlar.
We aim to satisfy our customers' wants and needs.
- Müşterilerimizin istek ve gereksinimlerini karşılamayı amaçlıyoruz.
Tom sometimes has trouble understanding other people's motives and desires.
- Tom'un bazen diğer insanların güdülerini ve isteklerini anlama sorunu var.
He reluctantly went to see her.
- Onu görmeye isteksiz olarak gitti.
Tom reluctantly published Mary's tragic novel.
- Tom, Mary'nin trajik romanını isteksiz olarak yayınladı.
My sponsor was willing to agree to my suggestion.
- Benim sponsorum benim öneriyi kabul etmek için istekliydi.
I assume you are willing to take the risk.
- Riski almaya istekli olduğunuzu varsayıyorum.
When I read about the untranslatability of some language, I feel an irresistable urge to go back to my desk and translate another novel.
- Bir dilin çevirilemezliği hakkında bir şey okuduğum zaman, çalışma masama dönüp başka bir roman çevirmek için karşı konulmaz bir istek duyuyorum.
One of the items on your wish list is on sale.
- İstek listendeki öğelerden biri satlıktır.
Tom assumes Mary will be willing to help with the bake sale.
- Tom Mary'nin fırın satışında yardım etmeye istekli olacağını farzediyor.
Tom sometimes has trouble understanding other people's motives and desires.
- Tom'un bazen diğer insanların güdülerini ve isteklerini anlama sorunu var.
She was a zealous worker for charity.
- Yardım için istekli bir çalışandı.
I gave in to her demands.
- Onun isteklerine boyun eğdim.
You must not give way to those demands.
- Bu isteklere boyun eğmemelisin.
Separate your wants from your needs.
- İsteklerinizi ihtiyaçlarınızdan ayırın.
We aim to satisfy our customers' wants and needs.
- Müşterilerimizin istek ve gereksinimlerini karşılamayı amaçlıyoruz.