O, başka bir yere alışverişe gitti.
- She went shopping elsewhere.
Belki başka bir yere gitmelisiniz?
- Perhaps you should go elsewhere.
O, başka bir yere alışverişe gitti.
- She went shopping elsewhere.
Suçlama başka bir yerde yatıyor.
- The blame lies elsewhere.
Başkan Barack Obama Orta Doğuda ve başka yerde demokrasileri isteyenler için örnek olarak Polonya'yı övdü.
- President Barack Obama praised Poland as an example for aspiring democracies in the Middle East and elsewhere.
Tom'un aklı başka yerde.
- Tom's mind is elsewhere.
İşini başka yere götür.
- Take your business elsewhere.
Arabamı başka yere park etmiş olmalıyım.
- I must have parked my car elsewhere.