Bazı çevreler aynı şeyi ısrarla söyleyip duruyorlar.
- Certain circles keep saying the same thing insistently.
Neden benimle gitme konusunda bu kadar ısrarcısın?
- Why are you so insistent on going with me?
Hollanda'da bir çocuk kurabiye istemek konusunda fazla ısrarcı davranıyorsa cezalandırılabilir ve kurabiye alamaz.
- In the Netherlands, if a child is too insistent on asking for a cookie, he might be punished and get no cookie.
O, ısrarlı bir sesle erkek kardeşinin mektubu teslim etmesini istedi ve öldü.
- In an insistent voice, he asked his brother to hand over the letter and he died.
Tom oldukça ısrarlıydı.
- Tom was quite insistent.
Avukat onun suçsuzluğu konusunda ısrar etti.
- The lawyer insisted on his innocence.
Benim faturayı ödemem gerektiği konusunda ısrar etti.
- She insisted that I should pay the bill.
The Prime Minister insisted on his Chancellor to resign.
Angles likewise which insist on the Diameter, are all Right Angles.
The defendant insisted on his innocence.