I have never come across such a stubborn person.
- Daha önce böyle inatçı bir kişiyle karşılaşmadım.
You've become old and stubborn.
- Yaşlandın ve inatçı oldun.
Tom is being quite obstinate, isn't he?
- Tom oldukça inatçı, değil mi?
He became more obstinate as he grew older.
- Büyüdükçe daha inatçı oldu.
I have a persistent cough.
- İnatçı bir öksürüğüm var.
You're very persistent, aren't you?
- Sen çok inatçısın, değil mi?
Tom is as stubborn as a mule.
- Tom bir katır kadar inatçı.
He's as stubborn as a mule.
- O bir katır kadar inatçı.
He was a real stickler for his principles.
- O, ilkeleri için gerçek bir inatçıydı.
Tom is tenacious, isn't he?
- Tom inatçı, değil mi?
Sami was a tenacious person.
- Sami inatçı bir insandı.
Tom wasn't very persistent.
- Tom çok inatçı değildi.
I have a persistent cough.
- İnatçı bir öksürüğüm var.