Vaktiyle bir adam ve karısı vardı. İçinde oturacak evleri yoktu. Tarlalarda yaşıyorlardı ve bir ağacın dibinde uyuyorlardı.
- Once upon a time, there was a man and his wife. They had no house. They were living in the fields and sleeping at the foot of a tree.
Yaramaz kız kaleminin sonunu çiğneme alışkanlığı içinde.
- The nervous girl is in the habit of chewing the end of her pencil.
İleride polis olmak istiyor.
- He wants to be a policeman in the future.
İleride bir TV sunucusu olmak istiyorum.
- I want to become a TV announcer in the future.
Sonuçta, Jane onu satın almadı.
- In the end, Jane didn't buy it.
Sonuçta istasyona koştum ve bir şekilde tam vaktinde oraya ulaştım.
- In the end I ran to the station, and somehow got there on time.
Ben sabahleyin duş alabilir miyim?
- May I take a shower in the morning?
Annem her zaman sabahleyin erken kalkar.
- Mother always gets up early in the morning.
Sonunda o, yoluna girecek.
- It'll come right in the end.
Sonunda, Almanlar geri çekilmeye zorlandı.
- In the end, the Germans were forced to withdraw.
Akşamleyin seni arayacağım.
- I'll call you in the evening.
Burada akşamleyin genellikle serin bir esinti vardır.
- There is usually a cool breeze here in the evening.
Bu arada ne yapmalıyım?
- What should I do in the meantime?
Ben bir saat önce kalktım ve bu arada dişlerimi fırçaladım ve tıraş oldum ve sabah cimnastiğimi yaptım.
- I got up an hour ago and in the meantime I've brushed my teeth, washed and shaved myself and done my morning gymnastics.
Kim gelecekte bir diplomat olmaya niyet ediyor.
- Kim means to be a diplomat in the future.
Kimse gelecekte ne olacağını söyleyemez.
- No one can tell what'll happen in the future.
Neticede hepimiz öleceğiz.
- We all die in the end.
Geceleri oğlum için kitap okurum.
- In the evening, I read my son a book.
Burada akşamleyin genellikle serin bir esinti vardır.
- There is usually a cool breeze here in the evening.
Büyükannem akşam yürüyüşe gidiyor.
- My grandmother goes for a walk in the evening.
Kağıdı ortadan katla.
- Fold the paper in the middle.
Gerçek ortada bir yerde yatıyor.
- The truth lies somewhere in the middle.
Anne her zaman sabahları erken kalkar.
- Mother always gets up early in the morning.
Sabah duş almaya alışkınım.
- I am in the habit of taking a shower in the morning.
Geçmişte değil, şimdiki zamanda yaşamalısın.
- You must live in the present, not in the past.
Geçmişte her şey daha iyiydi.
- Everything was better in the past.
Biz binayı satmak zorunda kaldık çünkü onu zararda işlettik.
- We had to sell the building because for years we operated it in the red.
Şirketimizin geleceği tehlikede. Son birkaç yıldır aşırı derecede borçluyuz.
- The future of our company is at stake. We have been heavily in the red for the last couple of years.
Bizim aile bütçesi borçludur.
- Our family budget is in the red.
Şiddetli yağmurun ardından büyük bir sel baskını oldu.
- In the wake of the heavy rain, there was a major flood.
He appears in the know about such matters.
The figures are going to be in the red this year.
I really wanted a clear photo of the president, but all the journalists were in the way.