Vaktiyle bir adam ve karısı vardı. İçinde oturacak evleri yoktu. Tarlalarda yaşıyorlardı ve bir ağacın dibinde uyuyorlardı.
- Once upon a time, there was a man and his wife. They had no house. They were living in the fields and sleeping at the foot of a tree.
Kutunun içinde taze ekmek var mıydı?
- Was there fresh bread in the box?
İleride polis olmak istiyor.
- He wants to be a policeman in the future.
İleride bir TV sunucusu olmak istiyorum.
- I want to become a TV announcer in the future.
Sonuçta, Jane onu satın almadı.
- In the end, Jane didn't buy it.
Sonuçta istasyona koştum ve bir şekilde tam vaktinde oraya ulaştım.
- In the end I ran to the station, and somehow got there on time.
Annem her zaman sabahleyin erken kalkar.
- Mother always gets up early in the morning.
Ben sabahleyin duş alabilir miyim?
- May I take a shower in the morning?
Sonunda, biz, o eski püskü lokantada yemek yemeyi sona erdirdik.
- In the end, we ended up eating at that shabby restaurant.
Sonunda o, yoluna girecek.
- It'll come right in the end.
Akşamleyin seni arayacağım.
- I'll call you in the evening.
Akşamleyin evde ailemle yemek yedim.
- In the evening, I have dinner at home with my family.
Bu arada ne yapabilirim?
- What can I do in the meantime?
Bu arada ne yapmalıyım?
- What should I do in the meantime?
Merakım gelecekte çünkü hayatımın geri kalanını orada geçireceğim.
- My interest is in the future because I'm going to spend the rest of my life there.
Gelecekte bir pilot olmak istiyorum.
- I want to be a pilot in the future.
Neticede hepimiz öleceğiz.
- We all die in the end.
Geceleri oğlum için kitap okurum.
- In the evening, I read my son a book.
Akşam, onda yatmaya giderim.
- In the evening, I go to bed at ten.
Anne akşam yedide evde olmamız gerektiğinde ısrar ediyor.
- Mother insists that we should be home by seven in the evening.
Gerçek ortada bir yerde yatıyor.
- The truth lies somewhere in the middle.
Gerçek ortada yatıyor.
- The truth lies in the middle.
Sabah duş almaya alışkınım.
- I am in the habit of taking a shower in the morning.
Roosevelt sabah kiliseye gitti.
- Roosevelt went to church in the morning.
Geçmişte demokratik parti aday listesi için oy verdim fakat bundan sonra Cumhuriyetçi partiyi destekleyeceğim.
- In the past I used to vote for the Democratic ticket, but from now on I'll climb on the Republican bandwagon.
Geçmişte her şey daha iyiydi.
- Everything was better in the past.
Biz binayı satmak zorunda kaldık çünkü onu zararda işlettik.
- We had to sell the building because for years we operated it in the red.
Şirketimizin geleceği tehlikede. Son birkaç yıldır aşırı derecede borçluyuz.
- The future of our company is at stake. We have been heavily in the red for the last couple of years.
Bizim aile bütçesi borçludur.
- Our family budget is in the red.
Şiddetli yağmurun ardından büyük bir sel baskını oldu.
- In the wake of the heavy rain, there was a major flood.
He appears in the know about such matters.
The figures are going to be in the red this year.
I really wanted a clear photo of the president, but all the journalists were in the way.