Yumi oraya kendi gitti.
- Yumi went there by herself.
Oraya gitmeye çok hevesli.
- He is very eager to go there.
Yıllar önce orada bir kale vardı.
- There was a castle here many years ago.
O, kahvaltısını sık sık orada yer.
- He often eats breakfast there.
Şurada duran adam kim?
- Who's that man standing over there?
Şurada kitap okuyan adam benim babam.
- The man reading a book over there is my father.
O yerde birçok insan kalıntısı vardı.
- There were a lot of human remains in that place.
Duvarda bir saat var.
- There is a clock on the wall.
Evimin arkasında bir kilise var.
- There is a church at the back of my house.
Üzgünüm ama o konuda yapabileceğim hiçbir şey yok.
- I'm sorry, but there's nothing I can do about it.
O konuda Tom'un yapabileceği hiçbir şey yok.
- There's nothing that Tom can do about that.
Oradaki erkek çocuk Tom'un erkek kardeşi olmalı.
- That boy over there will be Tom's brother.
O, oradaki kuleyi işaret etti.
- He pointed to the tower over there.
Her işte bir ölçüde stres vardır.
- There's a degree of stress in every job.
İşten sonra bir parti var.
- There's a party after work.
Hemen sahilin oralarda beğeneceğini düşündüğüm gerçekten iyi bir lokanta var.
- There is a really good restaurant just off the beach that I think you'd enjoy.
Yarın Kaşgar'a ya da oralarda bir yere varabilirim.
- I might arrive in Kashgar or somewhere thereabouts tomorrow.
Oh, buyur bakalım. Gördün mü? Tam olacağını söylediğim gibi oldu. Şimdi git ambulans çağır.
- Oh, there you go. See? It happened exactly like I said it would. Now go call the ambulance.
Bunu bana yanıtla. Onu orada gördün mü?
- Answer me this. Did you see her there?
En az elli bin kişi orayı ziyaret etti.
- No fewer than fifty thousand people visited there.
Unzen dağı öylesine güzel bir yer ki birçok insan orayı ziyaret eder.
- Mt. Unzen is such a nice place that many people visit there.