O, mükemmel bir bilim adamıdır, bu itibarla her yerde tanınır.
- She is an excellent scholar, and is recognized everywhere as such.
Ayırdedilebilir bir işlev her yerde süreklidir.
- A function that is differentiable everywhere is continuous.
Her tarafta insanlar var.
- We have people everywhere.
Her tarafım kaşınıyor.
- I feel itchy everywhere.
Her tarafta insanlar var.
- We have people everywhere.
Ona her yerde baktılar, ama hiçbir yerde bulamadılar.
- They looked everywhere for him, but couldn't find him anywhere.
Büyük kentlerde kaybolmazsın, her yerde haritalar var!
- You can't get lost in big cities; there are maps everywhere!
Tom neredeyse her yere baktığını söylese bile Mary'yi bulamadı.
- Tom couldn't find Mary even though he said he looked just about everywhere.
Polis her yere baktı ve Tom'la ilgili herhangi bir iz bulamadı.
- The police looked everywhere and couldn't find any trace of Tom.