Onu görmeye isteksiz olarak gitti.
- He reluctantly went to see her.
Tom, Mary'nin trajik romanını isteksiz olarak yayınladı.
- Tom reluctantly published Mary's tragic novel.
Tom isteksizce Mary'yi izledi.
- Tom reluctantly followed Mary.
O isteksizce önerimi kabul etti.
- He reluctantly agreed to my proposal.
O istemeden tek başına gitti.
- She reluctantly went by herself.
Sami evliliği sona erdirmek için gönülsüzce onay verdi.
- Sami reluctantly gave the OK to end the marriage.
Bunu gönülsüzce yapma.
- Do not do it reluctantly.