Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.
- It would be to your advantage to prepare questions in advance.
Önceden rezervasyon yapmak zorundasın.
- You have to make reservations in advance.
Doğrusu, seni burada görmek büyük bir sürpriz.
- In fact, it's a great surprise to see you here.
Evimin önünde bir postahane var.
- There is a post office in front of my house.
Eyfel Kulesi'nin önünde bir düğün resmi istediler.
- They wanted a wedding picture in front of the Eiffel Tower.
Bayan Sato benim sınıfın sorumlusudur.
- Miss Sato is in charge of my class.
Bundan ben sorumluyum.
- I am in charge of this.
Her şeyin sırayla olduğunu bulacağından eminim.
- I'm sure you'll find everything is in order.
Temel etiketleri sırayla öğrenelim.
- Let's learn the basic tags in order.
Her halükarda seni ilgilendirmez.
- In any case, it's no business of yours.
Her halükârda o senin ağabeyin.
- In any case, he's your big brother.
Kısacası, tüm çabalarımız boşa gitti.
- In short, all our efforts resulted in nothing.
Kısacası, ben katılmıyorum.
- In short, I disagree.
Bir yenilik zamanla yok olur.
- A novelty wears off in time.
Zamanla anlayacaksın.
- In time, you will understand.
Onlar sahnede sırayla şarkı söylediler.
- They sang on the stage in turn.
Sırayla otobüse binin.
- Get on the bus in turn.
Genç çift çok kısa sürede birbirlerine âşık oldu.
- The young couple fell in love with each other very soon.
İlk görüşte ona âşık oldu.
- She fell in love with him at first sight.
Onu ona peşinen söylemenizde hiçbir sakınca yok.
- You may as well say it to him in advance.
Kaça mal olacağını ona peşinen sorsan iyi olur.
- You had better ask him in advance how much it will cost.
Çok sayıda hatasına rağmen ondan hoşlanmamak elimde değil.
- I cannot help liking him in spite of his many faults.
Güneşli havaya rağmen, hava oldukça serindi.
- In spite of the sunny weather, the air was rather chilly.
Ondan çok hoşlanmıyorum, ben aslında ondan nefret ediyorum,
- I don't like him much, in fact I hate him.
Aslında, yerleşik halk radyoaktif ışınlara maruz kalmaktadır.
- In fact, the inhabitants have been exposed to radioactive rays.
Aslında dilin kökeni hakkında birçok teori vardır, ama hiç kimse gerçekten bilmiyor.
- There are lots of theories about the origins of language, but, in fact, no one really knows.
Burada bir görsel yanılsama var. Küpe baktığını düşünüyorsun ama gerçekte ekrana bakıyorsun.
- Here's an optical illusion: you think you are looking at a cube, but in fact you are looking at the screen.
Akıl sağlığınız söz konusu değil.
- Your sanity isn't in question.
Söz konusu kişi şu anda ABD'de kalıyor.
- The person in question is now staying in the Unites States.
Bundan ben sorumluyum.
- I am in charge of this.
O yayınlama için bir dergi hazırlanmasında sorumlu oldu.
- He was in charge of preparing a magazine for publication.
Maaşına ek olarak biraz geliri var.
- He has some income in addition to his salary.
İngilizceye ek olarak Almanca eğitimi yapmak istiyorum.
- I want to study German in addition to English.
Yağmur yağma ihtimaline karşı ceketini al.
- Take your coat in case it rains.
Nakliyatın gecikme ihtimaline karşı özel gecikme sigortamız var.
- In case the shipment is delayed, we have special delay insurance.
Kısacası, ben katılmıyorum.
- In short, I disagree.
Kısacası toplantı vakit kaybıydı.
- The meeting, in short, was a waste of time.
Trafik sıkışıklığına yakalanmazsak, sanırım onu zamanında yapacağız.
- I think we'll make it in time if we don't get stuck in a traffic jam.
O, İşi zamanında yaptırabilmek için bütün gece çalıştı.
- He worked all night so that he could get the job done in time.
Ben bu işin içinde yer almak istemiyorum.
- I don't want to be involved in this affair.
Diğer endişelerime ek olarak, bu olmak zorunda.
- In addition to my other worries, this has to happen.
Maaşına ek olarak biraz geliri var.
- He has some income in addition to his salary.
Biletler peşin olarak 30 dolar ya da gösteri gününde 35 dolar.
- Tickets are $30 in advance, or $35 on the day of the show.
O peşin olarak ödünç para aldı.
- He borrowed the money in advance.
Her halukarda, bu işi yarına kadar bitirmek zorundayım.
- In any case, I must finish this work by tomorrow.
Her halukârda ebeveynlerine itaat etsen iyi olur.
- In any case you had better obey your parents.
Yangın olduğu takdirde bu butona bas!
- Push this button in case of fire!
Gelemediği takdirde, onun yerini almak zorunda kalacaksınız.
- You'll have to take his place in case he can't come.
Yangın halinde, merdivenleri kullan.
- In case of a fire, use the stairs.
Zorluk olması halinde, sorabilirsin.
- In case of whatever difficulty, you may ask.
Yangın olması halinde bu butona bas!
- Push this button in case of fire!
Zorluk olması halinde, sorabilirsin.
- In case of whatever difficulty, you may ask.
Yangın durumunda, 119'u çevir.
- In case of fire, dial 119.
Yangın durumunda, çanı çal.
- In case of fire, ring the bell.
Gerçekten ondan hoşlanmıyorum, aslında, ondan nefret ediyorum.
- I don't really like him, in fact, I hate him.
Aslında dilin kökeni hakkında birçok teori vardır, ama hiç kimse gerçekten bilmiyor.
- There are lots of theories about the origins of language, but, in fact, no one really knows.
Tom genelde tüm gün bilgisayarının karşısında oturur.
- Tom often sits in front of his computer all day.
Her zaman TV'nin karşısındasın.
- You're always in front of the TV.
Evimin önünde bir göl var.
- There is a lake in front of my house.
Evimin önünde bir postahane var.
- There is a post office in front of my house.
Peter o kıza aşık olmuştu.
- Peter had fallen in love with that girl.
O, ona zaten âşık olmuştu.
- She was already in love with him.
Ben özellikle bir yere gitmek istemiyorum.
- I don't want to go anywhere in particular.
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to emphasize this point in particular.
Doğru olan cümleleri değiştirmeyin. Yerine doğal görünen alternatif çeviriler ekleyebilirsiniz.
- Don't change sentences that are correct. You can, instead, submit natural-sounding alternative translations.
Benim kişisel bilgisayarıma Microsoft Office yükledim, bu yüzden bana eklenti gönderdiğinde lütfen onun dosya formatını kullan.
- I have installed Microsoft Office on my personal computer, so please use its file format when you send me the attachment.
Tom ihtiyacı olur diye bıçağını getirdi.
- Tom brought his knife just in case he needed it.
Beni aramak istersin diye telefonumu bırakacağım.
- I'll leave my number in case you want to call me.
O, teklifin lehindeydi.
- He was in favor of the proposition.
Ben önerinini lehindeyim.
- I am in favor of your proposal.
Ünlü bir fizikçi olmanın yanı sıra, o büyük bir romancıdır.
- In addition to being a famous physicist, he is a great novelist.
Bir doktor olmanın yanı sıra, o bir yazardır.
- In addition to being a doctor, he is a writer.
Ayrıca, bir profesörle görüşmeliyim.
- In addition, I have to interview a professor.
O yakışıklıdır. Ayrıca sporda iyidir.
- He is handsome. In addition, he is good at sport.
Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
- In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
Beni kiralamasına ilave olarak, bana biraz öğüt verdi.
- In addition to hiring me, he gave me a piece of advice.
Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
- In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
Parayı peşin ödemeni istiyorum.
- I'd like you to pay the money in advance.
Peşin ödememi ister misiniz?
- Do you want me to pay in advance?
Yangın durumunda, çanı çal.
- In case of fire, ring the bell.
Yangın durumunda, 119'u çevir.
- In case of fire, dial 119.
Yangın olduğu takdirde bu butona bas!
- Push this button in case of fire!
Tom hâlâ resmî olarak görevde.
- Tom is still officially in charge.
Bu görevden ben sorumluyum.
- I'm in charge of this mission.
Sanırım bir sürü ortak noktamız var.
- I think we have a lot in common.
Birçok ortak noktaları var.
- They have a lot in common.
Tom ve Mary'nin ortak bir şeyi yok.
- Tom and Mary have nothing in common.
Onlar, ikiz olmalarına rağmen, çok sayıda ortak ilgileri yok.
- Though they're twins, they don't have many interests in common.
Aslında, balın yaratıcıları çiçeklerdir.
- In effect, flowers are the creators of honey.
Sokağa çıkma yasağı, sabah 6.00'ya kadar geçerlidir.
- The curfew is in effect until 6:00 in the morning.
Bu, esas itibariyle, bilimin sırrıdır.
- This, in essence, is the secret of science.
Onlar Bay Jones lehine oy vereceklerine ikna oldular.
- He is convinced that they will vote in favour of Mr Jones.
Tom etmemesi gerektiğini bilmesine rağmen, arabasını yangın musluğunun önüne parketti.
- Tom parked his car in front of a fire hydrant even though he knew he shouldn't.
Araba, binanın önüne park edildi.
- The car is parked in front of the building.
Senin planın bizim politikamızla uyumlu değil.
- Your plan is not in line with our policy.
Tüm kurallar şirket politikasıyla uyumlu olmalı.
- All of the rules must be in line with company policy.
O gelinceye kadar her şey yolundaydı.
- Everything was in order until he came.
Burada her şey yolunda.
- Everything's in order here.
My fat rolls around in folds.
He spoke in French, but his speech was simultaneously translated into eight languages.
Skirts are in this year.
Is Mr. Smith in?.
One in a million.
His speech was in French, but was simultaneously translated into eight languages.
The country reached a high level of prosperity in his first term.
John is in a coma.
In returning to the vault, I had no very sure purpose in mind; only a vague surmise that this finding of Blackbeard's coffin would somehow lead to the finding of his treasure.
What's that in?.
They said they would call us in a week.
In case of emergency, break glass.
He left his daughter in charge of watching her younger sisters.
This internet browser puts you in charge of your personal settings.
The closest affinities of the Jubulaceae are with the Lejeuneaceae. The two families share in common: (a) elaters usually 1-spiral, trumpet-shaped and fixed to the capsule valves, distally.
My cousin and I have a grandfather and grandmother in common.
An in depth analysis.
Until the new guidelines come out, the old rules are still in effect.
People think tomatoes are vegetables, but, in fact, they are fruits.
Many people are in favor of capital punishment.
Both parties met in front of the Castle, the torch-bearers numbering nearly one hundred.
Not in front of the children!.
Several people are in front of me in line. The woman next in front of me is older, probably in her fifties.
Please stand in line for the pledge of allegiance.
I'm waiting in line at the bakery.
He's in line to be the next champion.
rescues are usually organized by local garden clubs, but before you grab your shovel and head for the door, check with local government agencies to make sure you're in line with regulations. — Garden Superheroes, Garden Gate, Jan/Feb 2006, Issue 67, p.45.
Romeo was in love with Juliet.
I'm not exactly in love with the idea of having to start again from scratch.
Isn't it nice to see two people in love?.
Place the cards in order by color, then by number.
His material is in order for the presentation.
Now that we have finally finished, I think a celebration is in order.
They sang in order, ending with a basso profundo.
She stood in order to see over the crowd. / She stood to see over the crowd.
He is in essence a reclusive sort.
He seems to be very angry all the time but at heart is is a very gentle person.