Tom gerçekten geliştirmek istiyor.
- Tom really wants to improve.
Roosevelt, Amerika'nın Japonya ile ilişkileri geliştirmek için çok çalıştı.
- Roosevelt worked hard to improve America's relations with Japan.
Macarcamı ilerletmek istiyorum.
- I'd like to improve my Hungarian.
Fransızcamı ilerletmek isterim.
- I'd like to improve my French.
O, teniste büyük bir ilerleme kaydetti.
- He has made a big improvement in tennis.
İlerleme için hâlâ yer var.
- There's still room for improvement.
Gelişim önerileri hoş karşılanır.
- Suggestions for improvements are welcomed.
Öğrenci ilerlemek zorunda.
- The pupil has to improve.
Sarımsak yemeğin lezzetini artırmak için kullanılır.
- Garlic is used to improve the taste of food.
Çevreyi iyileştirmek için.
- In order to improve the environment.
İyileştirmek değiştirmektir; mükemmel olmak sık sık değiştirmektir.
- To improve is to change; to be perfect is to change often.
Teknolojideki gelişmeler onların başarmasına yardım etti.
- Improvements in technology helped them succeed.
Türkçe konuşma ve dinlememin gelişmesi gerek.
- My speaking and listening in Turkish needs improvement.
Durumu düzeltmek için daha çok çalışmalıyız.
- To improve the situation, we must work harder.
Gelişmiş tıbbi teknoloji, uzay programının yan ürünlerinden biri oldu.
- Improved medical technology has been one of the spin-offs of the space program.
Gelişmiş yaşam şartlarına acil bir ihtiyaç var.
- There is an urgent need for improved living conditions.
Amerika genelinde aileler ve şirketler daha az maliyet ve çevreye yardımcı yollarla ENERGY STAR yardımıyla evlerinin ve işletmelerinin enerji verimliliği geliştiriyorlar.
- Families and companies across America are improving the energy efficiency of their homes and businesses with help from ENERGY STAR in ways that cost less and help the environment.
Fransızcamı geliştirmekle ilgileniyorum.
- I'm interested in improving my French.
Rahip insanların maneviyatını geliştirmek için çalıştı.
- The priest tried to improve the people's morals.
Roosevelt, Amerika'nın Japonya ile ilişkileri geliştirmek için çok çalıştı.
- Roosevelt worked hard to improve America's relations with Japan.
Biz her zaman servis kalitesinde iyileştirmeyi amaçlıyoruz.
- We are always aiming at improving the quality of service.
Tom gerçekten geliştirmek istiyor.
- Tom really wants to improve.
İngilizce telaffuzumu geliştirmek istiyorum.
- I would like to improve my English pronunciation.
Doğaçlama cazın ayrılmaz bir parçasıdır.
- Improvisation is an integral part of jazz.
Bu harika bir doğaçlamadır.
- This is a great improvisation.
İngilizceni geliştirdin.
- You've improved your English.
Son zamanlarda pişirmedeki becerisini geliştirdi.
- She has improved her skill in cooking recently.
Egzersiz sağlığı geliştirir.
- Exercise improves health.
Okuma zihni geliştirir.
- Reading improves the mind.
Hava düzelirse yürüyüşe çıkacağım.
- I'll go for a walk if the weather improves.
Tom ve Mary hava düzelirse yarın yürüyüşe gitmeyi planlıyor.
- Tom and Mary plan to go hiking tomorrow if the weather improves.
Fransızcamı geliştirmekle ilgileniyorum.
- I'm interested in improving my French.
Almancamı geliştirmekle ilgiliyim.
- I'm interested in improving my German.
Seni azarlarsam, ilerlemeni istediğim içindir.
- If I scold you, it is that I want you to improve.
İlerleme için yer var.
- There's room for improvement.
Montaj bandında yaptığımız iyileştirmeler sonunda fiyatları düşürebilir.
- The improvements we've made on the assembly line could eventually lower prices.
İyileştirmeler olacak.
- There will be improvements.
Sağlığının iyileşmesi için sigara içmeyi bıraktı.
- He stopped smoking for the improvement of his health.
Takımımdan iyileşme eksikliği konusunda iki kat fazla hayal kırıklığına uğradım.
- I'm doubly disappointed on the lack of improvement from my team.
I shall make some improvement of this doctrine. -John Tillotson.
Those vices which more particularly receive improvement by prosperity. -Robert South.
The parts of Sinon, Camilla, and some few others, are improvements on the Greek poet. -Joseph Addison.