Her kentin heybetli bir katedrali vardır.
- Every city has an imposing cathedral.
Katedralimiz heybetli bir yapıdır.
- Our cathedral is an imposing structure.
O çok azametli bir adam.
- He's a very imposing man.
Yük olmak istemiyorum.
- I don't want to impose.
Another elderly, imposing-looking man cameup beside Abbott.
Yeni bir daireyi döşeme büyük masraflar yüklemektedir.
- Furnishing a new apartment imposes large expenses.
Tom Mary'ye zorla kabul ettirmek istemiyordu.
- Tom didn't want to impose on Mary.
Biz başkalarına kendi dilsel normlarını empoze etmeye çalıştığımızda biz antidemokratik miyiz?
- Are we undemocratic when we try to impose our own linguistic norms on others?
O her zaman iradesini empoze etmeye çalışıyor.
- He's always trying to impose his will.
A new tax will be imposed on gas.
Tom Mary'ye zorla kabul ettirmek istemiyordu.
- Tom didn't want to impose on Mary.
Social relations impose courtesy.
Congress imposed new tariffs.
... heading west this is the imposing sultana and caravan serai whose ...
... this imposing citadel dates back to the nine centuries ...