Later, those from many other countries flocked to the United States because they were attracted by reports of great economic opportunities and religious and political freedom.
- Daha sonra, diğer birçok ülkeden olanlar büyük ekonomik imkanlarla ilgili raporlar ve dini ve politik özgürlük tarafından cezbedildikleri için Amerika Birleşik Devletlerine akın ettiler.
The opportunities of man are limited only by his imagination.
- İnsanın imkânları yalnızca hayal gücü ile sınırlıdır.
Tom has been sentenced to life in prison without the possibility of parole.
- Tom, şartlı tahliye imkanı olmaksızın ömür boyu hapse mahkum edildi.
You must finish the task by any means necessary.
- Eldeki tüm imkanları kullanarak görevi bitirmelisin.
You must not live beyond your means.
- İmkanlarının ötesinde yaşamamalısın.
This is your only chance.
- Bu senin yegâne imkâniyetin.
There's no way I can handle this by myself.
- Tek başıma bununla başa çıkabilmemin imkanı yok.
Tom's trying to make the impossible possible.
- Tom imkansızı mümkün hale getirmeye çalışıyor.
That's impossible. I must disagree with you. It's very much possible.
- O imkansız. Seninle aynı fikirde olmamalıyım. Bu çok mümkün.