ilerletme

listen to the pronunciation of ilerletme
Турецкий язык - Английский Язык
prosecution
pushing forward
furtherance
(Politika, Siyaset) improvement
ilerletmek
improve

I'd like to improve my French. - Fransızcamı ilerletmek isterim.

I want to improve my English. - Ben İngilizcemi ilerletmek istiyorum.

ilerletmek
cultivate
ilerletmek
{f} forward
ilerletmek
{f} advance
ilerle
go on
form ilerletme
(Bilgisayar) form feed
ilerletmek
better
ilerletmek
worm
ilerletmek
(Askeri) light
ilerletmek
second
ilerle
proceed with
ilerle
move forward

Could you move forward so we can close the door? - Kapıyı kapatabilmemiz için biraz ilerler misiniz?

We need to move forward. - İlerlememiz gerekiyor.

ilerle
{f} proceeding
ilerle
proceed

We'll proceed exactly as you suggest. - Tam olarak önerdiğiniz gibi ilerleyeceğiz.

Tom was unsure how to proceed. - Tom nasıl ilerleyeceğinden emin değildi.

ilerle
got ahead
ilerle
{f} proceeded

The ship proceeded to her destination. - Gemi hedefine doğru ilerledi.

ilerle
get ahead

Do you want to get ahead in English? - İngilizcede ilerlemek istiyor musun?

ilerle
march on
ilerle
go ahead

I suppose it makes sense to go ahead and pay the bill right now. - İlerlemek ve faturayı hemen ödemek sanırım mantıklı olur.

Go ahead and ask Tom. - İlerleyin ve Tom'a sorun.

ilerle
advance

Stop the enemy's advancement. - Düşmanın ilerlemesini durdur.

Time passed rapidly and the work didn't advance at all. - Zaman hızla geçti ve iş hiç ilerlemedi.

ilerle
went ahead
ilerle
gone ahead
ilerletmek
redound
ilerletmek
promote
ilerle
{f} advanced

The army advanced up the hill. - Ordu tepeye kadar ilerledi.

They advanced to the river. - Nehire doğru ilerlediler.

ilerle
go#ahead
dikey ilerletme
(Bilgisayar,Teknik) vertical feed
ilerle
progress

Check the enemy's progress before they reach the town. - Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.

He made good progress in handling this machine. - O, bu makineyi kullanmada iyi ilerleme kaydetti.

ilerletmek
to cause (a disease) to worsen; to cause (a disease) to spread
ilerletmek
set forward
ilerletmek
push forward
ilerletmek
drive on
ilerletmek
prosecute
ilerletmek
to cause or allow (someone, something) to move forward
ilerletmek
carry forward
ilerletmek
to advance; to improve; to better
ilerletmek
further

She wants to go to Beijing to further her career. - O, kariyerini ilerletmek için Pekin'e gitmek istiyor.

ilerletmek
to cause or allow (someone, something) to progress or improve
ilerletmek
to cause or allow (something) to grow or advance
ilerletmek
take forward
ilerletmek
to cause (a timepiece) to gain time
ilerletmek
edge
konum ilerletme
form feed
konum ilerletme karakteri
(Bilgisayar,Teknik) form feed character
kurs hareketini ilerletme
lift of the ring rail
satır ilerletme
line feed
yatay ilerletme
horizontal feed
şerit ilerletme
tape feed
Турецкий язык - Турецкий язык
İlerletmek işi
ilerletmek
İlerlemesini sağlamak, ilerlemesine yol açmak: "Mektebiharbiyede öğrendiği ve daha sonra Galiçya cephesinde Alman subayları ile ilerlettiği Almanca ile askerî literatürü günü gününe takip eder."- H. Taner
ilerletmek
İlerlemesini sağlamak, ilerlemesine yol açmak
ilerletme
Избранное