We failed to persuade him.
- Onu ikna etmekte başarısız olduk.
She did her best to persuade him.
- O, onu ikna etmek için elinden geleni yaptı.
It is hard to convince John.
- John'u ikna etmek zordur.
It would be virtually impossible to convince Tom to come along with us.
- Tom'u bizimle gelmesi için ikna etmek gerçekte imkansız olurdu.
Tom convinced Mary that John was innocent.
- Tom, John'un masum olduğu konusunda Mary'yi ikna etti.
He convinced his daughter to not marry Tom.
- O, Tom'la evlenmemesi için kızını ikna etti.
I figure that there is no point in trying to persuade him.
- Onu ikna etmeye çalışmanın faydası olmadığını düşünüyorum.
I think there is no point in trying to persuade him.
- Sanırım onu ikna etmeye çalışmanın bir faydası yok.
Tom persuaded the store manager to give him back his money.
- Tom, mağaza müdürünü parasını ona geri vermesi için ikna etti.
The salesperson persuaded her to buy the dress.
- Satış elemanı elbiseyi alması için onu ikna etti.
It'll be hard to convince Tom to sell his house.
- Tom'u evini satmak için ikna etmek zor olacak.
It will be hard to convince the owner to sell his house.
- Sahibi evini satmak için ikna etmek zor olacak.
I had trouble convincing Tom to come.
- Tom'u gelmeye ikna etme sorunum vardı.
I had trouble convincing Tom to help.
- Tom'u yardım etmeye ikna etme sorunum vardı.
He convinced his daughter to not marry Tom.
- O, Tom'la evlenmemesi için kızını ikna etti.
Tom certainly convinced me that I should lose some weight.
- Tom biraz zayıflamam konusunda kesinlikle beni ikna etti.