Tom will need some persuasion.
- Tom biraz iknaya ihtiyaç duyacak.
Persuasion is often more effectual than force.
- İkna genellikle zorlamaktan daha etkilidir.
Convincing Tom to do the right thing was hard.
- Tom'u doğru şeyi yapması için ikna etmek zordu.
I had trouble convincing Tom to help.
- Tom'u yardım etmeye ikna etme sorunum vardı.
She did her best to persuade him.
- O, onu ikna etmek için elinden geleni yaptı.
He did his best to persuade her.
- Onu ikna etmek için elinden geleni yaptı.
The German soccer team beat Brazil convincingly.
- Alman futbol takımı ikna edici bir şekilde Brezilya'yı yendi.
Tom can be pretty convincing.
- Tom oldukça ikna edici olabilir.
Though Tom's English seems quite good at times, he doesn't seem to know his limitations and it's impossible to convince him that he's wrong when he makes a mistake.
- Tom'un İngilizcesi zaman zaman oldukça iyi görünsede, o sınırlarını biliyor gibi görünmüyor ve o bir hata yaptığında onu hatalı olduğuna ikna etmek imkansızdır.
It was not easy to convince him.
- Onu ikna etmek kolay olmadı.
Tom can be quite persuasive.
- Tom oldukça ikna edici olabilir.
Tom can be very persuasive.
- Tom çok ikna edici olabilir.
Tom doesn't seem convinced.
- Tom ikna olmuş görünmüyor.
Tom is almost convinced.
- Tom neredeyse ikna olmuş.
Tom spoke eloquently.
- Tom ikna edici bir biçimde konuştu.
The German soccer team beat Brazil convincingly.
- Alman futbol takımı ikna edici bir şekilde Brezilya'yı yendi.
The lawyer spoke convincingly on behalf of his client.
- Avukat müvekkili adına ikna edici bir şekilde konuştu.
It's impossible to reason with a drunk.
- Bir sarhoşu ikna etmeye çalışmak imkansızdır.
Tom seems unconvinced.
- Tom ikna olmamış görünüyor.
Tom looks unconvinced.
- Tom ikna olmamış görünüyor.
It will be hard to convince the owner to sell his house.
- Sahibi evini satmak için ikna etmek zor olacak.
It'll be hard to convince Tom to sell his house.
- Tom'u evini satmak için ikna etmek zor olacak.